Pazar, Aralık 31, 2006

yeni yıl mı?


bana kendine şu şu şu kitabı al dedi. isminin burda şuanda çok da önemi yok. çok güzel bi'şey daha söyledi ve ben yine bi'şey diyemedim. kendime bi'tane canon AE1 fotoğraf makinesi aldım. aldık. felix, çok teşekkür ederim benimle beşbin kere eminönüne geldiğin için.
-evet bakıyorum, bi dakka, ama...?
-kapağını açmamışsın:)
-tamam, unutmuş olabilirim. ben de diyorum neden gözükmüyo bi'şey. hay allahım
-dimi...

-çekiyim mi seni çekiyimmi du öyle, tramvay geliyo
-tamam hadi
-bi dakka ay bi dakka
-hadi geçiyoooo, geçtii. çektin mi?
-hayırrr tabikide, kilidini açmayı unutmuş olabilirim, ben de diyorum neden basmıyo, hay allahım
-dimi...

2006 ile ilgili bi'şey söylemek değil de derdim...ya aslında, neyse...
eskiden diyorum daha çok heyecanlanırdım, ne değişti acaba?
küçükken bizim apartmanda oturan teyzeler, halalar ve annemin gününe gelen her kadın, çay ya da kahve istediğimde;
-küçükler kahve içmez, çay da içmez, kararırlar!
derdi. en çok da afet hala derdi. değişen kararmamız mıydı? yooo...

bi'gün annemle onlara gitmiştik, sanırım bu sefer afet halanın günüydü. o gün bugündür, benim ne içersin sorusuyla ilgili bi'alıp veremediğim var:
-nevalcimm, ay maşallah nasıl da büyümüş, nasılsın? hoşgeldin.
-hoşbulduk
-sen burda otur televizyonu aç, ben de sana pasta kurabiye getiriyim. tamam mı?
-tamam, ben de çay istiyorum
-aaaaa çocuklar çay içmez, hele kahve hiç içmez, kararırlar.
-hııı neden ki? ne içiyim ozaman? anneeeeeeeeee, ben çay istiyorum.

afet halacım, sana teşekkürü bir borç bilirim. sayende kararmadım. ama çayı her yudumladığımda ya da kahveyi, hayat bilgisindeki gibi bi'çirkin ördeğin çıkıp;
-hi hiiii hiiii afet hala geliyo afet hala geliyo!
demesinden tiksinmiyor değilim.

neyse...ne diyodum? yine unuttum, ben buraya başka bi'şey için gelmiştim?

Perşembe, Aralık 28, 2006

dün voleybol oynarken...

...seda en sonunda dayanamayıp şöyle dedi:
-ya biz nasıl yeniliriz bu takıma ya, nasıl yeniliriz? karşımızdakiler üç kişi, biri zaten deli! nasıl oluyor anlamıyorum?

meraba tavuk ahahaha

ha ha ha işte cambazlar




hayat bu kadar zevkli işte. tanıştiriyim jonklörcü cambaz kerem. kerem, bunlar bizim arkadaşlar. ozan fotoğraflarını çekmiş. ozann, tanıstiriyim bunlar bizim arkadaşlar. bizim arkadaşlar bu da ozan. tarlabaşı ve göztepe olmak üzere iki ayrı bölgeye gidilip çekilmiş, iki gün önce. sanki ay ay düşeyazdı!!! dedirten hareketler, di mi? maykkk



bu da ateşçi gökçe. çok tehlikeli bi'iş. sağlıksız da ama birileri bunu yapmaktan çok zevk alıyor. peki biz neleri yapmaktan zevk alıyoruz? peki biz niye öyle olamıyoruz. çünkü bizim bilmem kaç yüz bin tane ekmek fırını yememiz gerek.

Salı, Aralık 26, 2006

demindenberi

ne diyorum ben ya!!! saçma sapan şeyler yazdım sildim, yazdım sildim. anlatıcam olmuyor. hepsi ardarda, su gibi, tam da uyumakla uyumamak arasındayken aklıma geliyor. nasıl güzel cümleler! yanımdaki deftere uzanamıyorum not almak için. sanki birisi elimi tutuyor. uyuyorum fazla direnmeden... uyanıyorum, sonra hiçbirini hatırlamıyorum.

Çarşamba, Aralık 20, 2006

n

Geçen sene dua etmiştim;
'allahım bu sene kışlar çok soğuk geçmez yazlar da ılık geçer inşallah, makinin gözünü seviyim' diyerekten. Çok soğuk geçmedi kış. Ben de sanmıştım ki dualarım kabul oldu. Meğerse küresel ısınıyormuş, peh!!!

Salı, Aralık 19, 2006

yeminlen

şu kırmızı abajur hareket ediyor, gördüm!

hiçbir uyum söz konusu değil-di

Herşey amelia posterinin yerini değiştirmemle başladı. Değiştirmeyecektim işte! Çıktım evden, pantolon denedim bi'yerde. Hiçbirini beğenmedim. Sonra sonraaa aksilikler peşimi bırakmayacaktı, bu daha başlangıçtı aslında. Hiçbir uyum söz konusu değildi bugün!
Salatanın yanına elma dilim patatesler yetişmeyecekti. offf offff!!
Kaderimde bu da mı olacaktı?
ben de mi yanlız kalıcaktım?
benim de mi düşüncelerim olucaktı?
spor salonunda önce deri bilekliğimi sonra sampuanımla duş bıdıbıdısını da mı unutucaktım?
birisine daha yalan söyleyemeyecek miydim?
çıktım evden pantolon denedim bi'yerde. Olmadı. Çocuğa suç bilem attım-senin yüzünden bu pantolonlar güzel değil- güldüm, gülerek söyledim. Gülerek söyleyince bi'şey olmuyor. Böyle söyledikten 2 saat sonra falan Ortaköye gittik-bilemedin 3-
Beyaz şarap içmek için sanki. Sonra ben orda bugünün en uyumlu şeyini farkettim. Onun konuşmasının en son ve vurucu cümlesi bittiği anda, arkada çalan acıklı ve hafif denebilecek kadar hafif müziğin de süper bir uyumla- yani beraberce cümleye nokta koyarlarken de denebilir- bitmesiydi. Derin nefes aldım, film gibiydi. Orda çalışan Erzurumlu Ramazan'nın ise bu olaydan haberi yoktu.
.
.
.
ıhımm ıhımm...
Şimdiiii herkes yerine, yeniden başlıyoruz...

Pazar, Aralık 17, 2006

isim babası'na

Gitmeden önce aslında O da bana yardım etmişti. Peki şu gördüğüm şey ufo muydu? Ya da bir kuş mu? Yok yok o ihsandı. Havacı ihsan. Asker ihsan. Nevarneval'in tozu dumana katmasına yardımcı olan, html uzmanı, sana da saol! rahat! hazır ol!
Söz vermiştim, şimdi bunu yazmasam dağ olurdu, yazarsam bağ. İyiki yazdım. Dağ çok büyük...ve ben Büyük lüksleri olan insanlardan korkuyorum. büyük lüksleri olan insanlardan korkuyorum.
..
korkma neval korkma, yaşayacaksın!

Perşembe, Aralık 14, 2006

mista loba loba

Eve giden yol'un özel gösterimine gidicem akşam.Ya aslında sanane bunlardan! Spora başladığımdan, haftada üç gün, günde 15 dakika koşup 15 dakika bisiklete bindiğimden ve aslında çok yorulduğumdan sanane. Görmediğim arkadaşlarımı gördüğümden, görünce aslında onları çok özlediğimi anlamamdan sanane. Başka şeyler ilgilendirmiyor mu seni? Ne biliyim çok başka şeyler...
belki de benim bile bilmediğim? he?

Salı, Aralık 12, 2006

çok interaktifiz biz!





ozanlaben. çok yeni.daha demin hatta.atta nevall

dünya kaç bucak?


Kavaklıdayken -hani denize sıfır- yazlarımız terasta geçerdi. Gerçi kışlarımız da geçerdi. Uzakta askeri gemiler vardı hep.
babam bazen;
-neval! dünya kaç bucak?
-dünya? ııııı üç bucak...
-neden üç?
-çünkü allahın hakkı üçtür
-hadi ordan! gel bak gösteriyim kaç bucak
-tamam
Başımı ellerinin arasına alır havaya kaldırırdı biraz beni, tekrar sorardı;
-gördün mü kaç bucakmış, bak denize doğru bak uzağa. gözükmüyomu?

Çok hoşuma giderdi bu. Şimdi kazık kadar oldum...

Pazartesi, Aralık 11, 2006

misvakla canım misvakla...

İhsan askere gidiyor. Günün sonunda, metro çıkışında, Ayça'nın aldığı kestaneleri yiyip bitirene kadardı aslında. Göz açıp kapatıncaya kadar gibi bi'şey yani. Herşey böyle aslında. Kestaneleri yiyip bitirene kadar, gidicek, gelicek. Anladın sen!
Daha öncesinde de şeyi keşfettik, ıııııı hani umayumay'ın bi'şarkısı var ya, yok yok yok yok yok yok gidecek yerim, sağlam erkeğim hiçbişeyim yok, diye devam ediyordu. İşte bu şarkıyı nasıl yazdığını. For eksempıl; bugün istiklaldeyken Ayça'nın çantasına bi'çocuk elini daldırdı. Anında döndük farkedince. Napıyosun sen falan derken, çocuk 'yok yok yok!' dedi sadece. Oha dedik, ne cesaret! Sonra gittik biz de hemen bambiden dürüm aldık. Napsaydık?

Perşembe, Aralık 07, 2006

Pazartesi, Kasım 27, 2006

wepkemle bağlan hayataa

Babil'e gittik. Eve dönerken apartman kapısının tam önünde volkswagen bi'minübüs gördüm. hemde tam önünde, abartmıyorum. Dahası tam arkasında da kırmızı bi'vosvos gördüm. Köşedeki bakkalı dönünce de beyaz bi tane var. Farkında mısın nereye gitsem peşimden geliyolar. Kilyosta, dağda, setin ortasındaki dekorda bile var bi'tane (.) nokta yaptım zaman geçti. Bu sırada yani cümlelerim bitmemişken Seda girdi yazı arasına. kamerasını açtı taaaaaaa uzaklardan. Bana aldığı çorabı gösterdi. Dokunmak istedim. Aslında çok yakın. İnanmazsan inanma, çok yakın.

Pazar, Kasım 19, 2006

babam gizlice kestane kebap yaparsa...

Babam maç izlemeye gidiyor, hatta gitti. Şimdi çıktı evden. Ben de, gitmeden önce benim için yaptığı kestane kebapların altını kapattım. Tam olarak süprizdi.
'ocağı kapat, 5 dakka sonra yersin' dedi. Ay ne sevindim, bir bilsen...

not: birkiii birkiii hasta oluyorum ben tamam, öhöö.

bi'şey diyim mi?

İki hafta oldu olmadı, otelde kalıyoruz ekiple beraber. Kilyosta... Hiçbir zaman tam tarih veremem olan biten şeylerle ilgili. Otele hangi tarihte girdiğimizi, çekimlerin tam olarak hangi tarihte başladığını bilmiyorum mesela. Sormam lazım. Bildiğim tek şey ise çekimlerin az kaldığı. Bi'de soğukların geldiği, soğukta çalışmak çok zor. Otele dönmek çok zor. Tıkılıp kalmak çok zor, para kazanmak çok zor, harcamak çok kolay. Telefon etmek ve mesajlara cevap vermek bi'yerden sonra çok zor. Hep aynı sarkıyı dinlemek zorunda olmak, aynı bakkalda durup zararlı şeyler almak, aynı yemeklerden yiyip kusucak gibi olmak, bazen sabah 5buçukta kalkmak, yapmak istemediğin şeyleri yapmak zorunda olmak çok zor. Laf anlatmak, ama aslında o anda tam anlamıyla anlatmak istememek çok zor. Birden durmak, konuşuyor gibi, gi-bi yap-mak çok zor. Ama hayat kolay. Mesela otelin önündeki balıkçıları hergün görmek çok kolay. Sevildiğini bilmek, rakı içmek, sıcak bi'duş aldıktan sonra üşümemek çok kolay. Yağmur yağdığında çalışmamak,uyumak, gülmek ve 4 kilo birden almak çok kolay... ve seni anlamaları, mutlaka ve mutlaka aralardan bi'yerden, iyiler tarafından, sol yakandaki sarı yıldız sayesinde kolayca seçilebilmen, elenmen, sevinmen, gol sevinci ... çok kolay.
Ben yine gidiyorum, Kilyosa, balıkçıların taaaaaa dibine. selam söyliyim mi?

yaz vosvosu




Çarşamba, Kasım 08, 2006

yaz tahtaya

Öğretmenimizin cümle içinde kullandığı isimler, genelde hep çok bilindik isimlere sahip olan, Ayşe, Mehmet , Ali ve bilmem ne idi. Bi'kerede 'Neval parasının üçte biriyle fotoğraf makinesi, geri kalanıyla da for eksempıl pasaport aldı. bilin bakalım ne kadarı kaldı?' diye bi'cümle kurmadılar. Oysaki kara tahtaya beyaz tebeşirlerle neredeyse her tanefüs yazdığım 'neval' ne kadar da yakışırdı nokta

Pazartesi, Kasım 06, 2006

evet...

...sarhojum ama sarhoşu sarhoj yazdığımın farkında olamayacak kadar değil. İyi sabahlar!

Çarşamba, Kasım 01, 2006

bu da kulağıma küpe olsun

Bi'şey vardır,
hiç olmayacaktır.
Daha sakin! Ders al,
kulağa küpe yap.
geç,











sarı yandı.

Pazartesi, Ekim 30, 2006

ozan ayrılık fotoğrafı çekerse





ha ha ha!

Karaoke barda ayçaylanildenektralargevepırlantayı söyledik.
İki tane mikrofon vardı. Konser yoktu, biz yarattık. İhsan da söyledi. Hiç aklımda yokken sosyalleştim, sosyalleştik. Eve gidicektim aslına ben bir iki saat sonra. Olmadı. Saat geç, evdeyim. Gaia beni çok özlemiş. Eve ben giriyorum o çıkıyor, ben çıkıyorum o giriyor. Bazen ben çıkarken o girmiyor. Ben uyuyorum, olmuyor. Zamanlama hatası. şit.

giyerler!

Perşembe, Ekim 26, 2006

evimde yok çatalım, evimde yok kaşığım

Bugün heyecanlı hiçbişey olmadı. Heyecan yok!
İyi... Heyecan yoksa, o zaman ben de Nil konserine gitmek istiyorum. Söylemek istediklerim var bağıra çağıra! Yazarak da olmuyor, bağırmam lazım, zıplamam lazım!
Tişörtle, sıfırın altında on derecede, sıfırın üstünde on derece moralle o şarkıları söylemeliyim. Yani bundan sonra heyecan yoksa...heyecan yoksaaa...
ben de küserim!

Salı, Ekim 24, 2006

?

nw, ben o kapağı da kırdım! nasıl oluyor anlamıyorum?

Pazartesi, Ekim 23, 2006

yerli malı yurdun malı


İlkokulda elma olmuştum ben. Güşşah ablamla kocaman bi elma yapmıştık, iki elimde tutuyordum, sadece yüzüm gözüküyordu. Bi'de şey vardı, söylemem gereken:

amasya elmasıyım
meyvelerin başıyım
al kırmızı yanağım var
beni yersen kan yapar

Alkış sesleri, selam verip iniyorum sahneden.
Elma en sevdiğim meyvelerden biridir. O zaman da bana denk gelmesi bi'rastlantı mıydı? Bayram ya bugün, erken kalkamadım. Aklıma gelen ne varsa söyleyebilecek durumdayım. En güzel giysim de yok ki giyinip apartmanda kapı kapı dolaşayım. Barış Manço da yok zaten. Uykuluyken de çok sinirli oluyorum, özür dilerim Semoş, sesimi çok mu yükselttim?
Ama saat sekizde kalkmam gerektiği zamanlarda, bi'an saat 1 de kalkıcağımı zannetmem çok güzel.
-ya birde kalkıcam birde!
sonra yanılmam, has...servis...
O güzel kahvaltı ah o güzel kahvaltı, bitmesin, öptüm anne!

Cumartesi, Ekim 21, 2006

kimseye şarkı söyleyesim yok nokta

peştu istasyon

Dün değil evvelsi gün... Üzerimde bi'yağmurluk var. Dolanıyorum. Eski bi'vosvos almış Fırat Abi dekor için. İçinde toprak falan var, hurda biraz. 'Al senin olsun 10 milyar da borcun olsun' dedi, güldüm. Kaportasının üzerinde çiçekler var. Çiçekler de araba tekerleğinden yapılmış bi'vazonun içinde. Çok klas, çok hurda, mavi, gök mavisi. Yanına gittim, kapısını falan açmaya çalıştım, içine eğilip baktım herzamanki gibi. Sonra 'bunlar beni çekiyo, nereye gitsem geliyolar' dedim içimden. Bu sırada etrafında da dönmüş oldum bi'tur. Başladığım yerden yerime dönüyodum ki yağmurluğum takıldı öndeki demirine, yırtıldı. İşte tam o sırada bi'şey diyodu; gitme miiiii, gitme bak yoksa atlarım mııııııı, en yakın köprü nerde miiii
...
duyamadım. çok rüzgar vardı, yağmur da yağıyodu.

.kahküllerim de uzadı.

Pazartesi, Ekim 16, 2006

baba beni okula gönder!

hıım ne diyoduk?

bugün yağmur bi yağdı, ben ağlamadım. az kalsın ağlayacaktım. sonra bi güldüm, anında hemde. herkes yağmurda çok hızlı hareket ediyodu, koşuyordu, bağırıyordu. onlara uymak zorunda kaldım, kalmasaydım olmazdı. ama o anlarda hep sakin olmak istedim. hızlıyken yani. elimde bi tane petibör kutusu, içinde neredeyse kağıttan bi kovboy sapkası, takım elbiseler, mahmuzlar, siyah taşlı bi yüzük varken herkes koşturuyordu, benden de koşmamı bekliyolardı. bi'an dayanamadım yavaşlattım herkesi, bildiğin yavaş çekim...sonra ben durdum, yürüdüm. onlar bir adım atarken ben iki adım attım. oh be dedim!!! yağmur da yağıyordu, işte o zaman ilk defa yağmurda acele etmedim. Herkesten de hızlıyken üstelik, koşturmazken, sadece ve sadece yürürken.

Perşembe, Ekim 12, 2006

esin hııımm

............................köyde çekilmiştir,benim uzun kolum sayesinde
Bir diğer süpır vomın.... Kuzenim-den öte birisi kendisi. Gülerken çok sesimiz geliyor mu? Daha fazla bi'bilgi veremem. Nazar değer.(Takılıp düşersek olcak o da nazar...ooooooo olcak o da nazar huuuu olcak o da nazar!)

çok özel istek ve samimiyet: Hep bizde kal, ben uyku sersemi sinirli olsam da seni seviyorum. ay lav yu bebek, ay lav yu...

Salı, Ekim 10, 2006

buraların en büyüğü o bir başkaa güşşah güşşah çok yaşa!


Çoğu kez hayatımı kurtardı, O bir kurtarıcı, O bir süpır star, süpır vomın. Tasarladığım her saçma şeyi üstünde taşıyan, en iyi taşıyan ve kendisini herkese hayran bırakan... İlk sponsorluk deneyimim. O biv, biv güşşaabla, biv aslan burcu, kızıl, vicdanlı bebek, elleri kolları kınalı bebek, şarkı sözü yazarı, aynı zamanda süper ses bi'susun, okumayı bırakın, dinleyin, dinletin...

--------------------------------

Yani işte O biv ağlatan, düğümleten vs. Hediyesi olduğum, senden bahsetmemek olur mu?

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Antalya-Tekirova


fire poi... Ozan çekmiş, sundance
juggling festivalinden. Bayıldım. Ben de yapmak istiyorum.
Hem bunları çeviririm bi'şey olunca, kimse yanıma yaklaşamaz. Kapkaççılar belki de beni bugün yerde sürükleyeceklerdi, ya yaaa... Çok korktum, beni uyardılar, ışıklara kadar götürdü net copydeki arkadaşım. İşte onlara fire poi yapardım, bi'de çiiyuv çiyuuv diye sesler çıkarırdım onları etkisiz hale getirirken. Küçükken yapardık dedektifçilik oynarken Can'la. Çiyuv çiyuv ahah. Bi'de bunu sapık taksici için uygulardım, söylemeden edemiciğim.

Cumartesi, Ekim 07, 2006

Pazartesi, Ekim 02, 2006

bak


Bu Ayça. O bizi çizmişti burda, ben de onu çizdim. Çok gizli görevlerde kullanıcaz. Kimlik kartlarımızda keşke böyle resimler olsa. Ben çizerdim.

Cuma, Eylül 29, 2006

go billy go!!!




en sevdiğim sahne...


Yeni, yeni, yeni. Derin nefes almak gibi. Yeni giysiler, yeni blog adresi, sayfamı da yenilemem lazım, yeni telefon hattı, hatta telefon, ayakkabı, yeni dans figürleri, yeni iş, arkadaşlar, yeni yemekler, yeni kolye, yeni saç kesimi,yeni lamba, yeni bileklik, mont, yeni tasarım, yeni filmler, fikirler, yeni, yeni, yeni... go billy go, ooooo...yeni neyse OOoooo.
- Ooo kimleri görüyorum, siz de mi yenisiniz? buyrun şuraya geçin, derin nefes alın...

Pazar, Eylül 24, 2006

Perşembe, Eylül 21, 2006

Çarşamba, Eylül 20, 2006

...

Boğazlarım çok ağrıyor. Sabah gaiayla konuşamıyodum nerdeyse. Gidiyo musun diyemiyodum. Yutkunurken de acıyor biraz. Ölücek miyim doktor bey? öhöö öhöö...

Perşembe, Eylül 14, 2006

mu mu bu bi mucize! ( bunu derken yüzümde bi'şaşkınlık ifadesi, seviniyorum da bi yandan)

'öyle hayaller kurardı ki hakikat olmamaları için hiçbir sebep yoktur.
Kendi kendine derdi ki:
'Bu kurduklarımı hakikat yapmak için insanların biraz daha iyi olması yetmez mi?''
sait faik abasıyanık


Yaa bi'mucize olmalı. Evet olmalı! Şuanda düşündüklerim yüzünden beni utandırıcak bi'mucize. Saçmalamışım, bak bu da varmış dedirticek bi'şey. Evet bi'şey olmalı, bi'mucize. Olursa eğer haber veririm. Mucizelere inanır mısın ? diye de başlarım cümleme. Ne dersin?

Pazar, Eylül 10, 2006

mavigözlüdev



Mavi Gözlü Dev çekiliyor. Ben nerdeyse hergün, Nazım Hikmet'i görüyorum. Görmüş kadar oluyorum.

"Yamuk düzende doğru hayat olmuyor."

Salı, Eylül 05, 2006

yuh

Vatan Şaşmaz'ı anlatmak istedim ben, saçlarına takığım kesmek istiyorum diyecektim, diyemedim. Vatan şaşmaz diyemedim aslında. O sırada nasıl olduysa adamın adı gitti aklımdan, beynim bi'şey uydurdu o sırada, hissettim. Savaş Sezer deyiverdim. O kimdi ya? Kafa gitti.

ay lav yu tazegelin


'Yakala beni diye kaçtı gitti önümden
Bana el sallarken bağırıyordu "neval'e selam söyle"
Nasıl yakalamışım ben de bilmiyorum.
Çok öptüm.
tazegelinela'

Biraz önce
baktım, mail gelmiş. Şu yukardaki. Çok sevindim, acayip sevindim. Benim masamda duran ufaklık 53ümün aynısı büyümüşte geziyor, bi'de bana selamlar söylüyor. Kafamı çevirdim odasının içinde mi diye bakmak için, ordaydı. Belki bu gezen annesidir dedim. Rastlantılar, ah rastlantılar, sizi seviyorum. Çok saol tazegelin, kına gecene gelemiyorum. Bana kına yollar mısın? Sol elime de yakıcam, evet sol elime nokta

Pazar, Eylül 03, 2006

Perşembe, Ağustos 31, 2006

bir kız vardı, canı sıkılan, canı sıkılan...

Eski sümerbank kundura fabrikasında bi'şey vardı. Bi'önlük... Sarı... Üzerinde siyah harflerle ' DERİ KUNDURA KAPATILAMAZ' yazıyor. Acayip sevdim, benim oldu. Fotoğraf makinem yok, çekemedim. Çizicektim resmini -fotoğrafını da çizebilirim- çok uykum geldi. Giyip çıkarım ben o önlüğü dışarı. Bakarlar bana, hatta grev yapıyorum sanıp içeri de alırlar bakarsınız. Ne olucağı belli değil, yanlışlıklar ülkesi ( 'Haksızlıkların olmadığı bir dünya... insanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya... Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı...Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek! Hiç bulunmadığı bir dünya...' sait faik abasıyanık) Yarın sabah erken kalkıcam, 6 da. İncir de yedim bugün. Köyde yediğim gibi, dalından. Of ne güzel şey meyve yemek. İnciri yedikten sonra ağzımda kalan küçük tanelerini dişlerimin arasında çıtırdatmaya bayılıyorum. İki şey daha var:
bir, o önlüklerden ben de yapıcam.
iki, uykum geldi.

dilekistekrica

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

fkfoıgothtjkh

dedim senin neyin var bugün?
hiç yemedin gülmüyor yüzün
dedi benim yok bişeyim
yokmuş gibi hiçbişeyim... nil

vardır bi'şeylerin. Görmüyosundur. Sana diyorum şşt?

Salı, Ağustos 29, 2006

oz oz

25 ağustosta koyduğum videoyu Ozan'a armağan ediyorum. Gecikmiş bi'doğumgünü hediyesi. Eğer beni çağırırlarsa, hakkımı ona devredicem. Dicem ki süper poi çevirir, ney de çalıcak. Daha ne olsun. Ozaaaaaaan iyiki doğdun. Unuttum özür dilerim.

Pazartesi, Ağustos 28, 2006

fındıııııık fındıııık taze fındıııııık! ahahah

Babam o yaz, mahallede top oynamamızın dışında bi'şeyler öğrenip, görmemiz ya da farkına varabilmemiz için, Değirmendere'den aldığı taze fındıkları sahilde çoğu çocuğun yaptığı gibi, satmamızı önerdi. O gece hepsini poşetlere doldurduk. Can, ben kızım diye 'fındık fındııık' diye bağırmamı pek istemedi. Onun sesi daha kalınmış. Babamla yaptığımız anlaşma ise şöyleydi:

fiko:
ben bu fındıkları şu kadara aldım.
işin sonunda siz bana o parayı vericeksiniz. Geri kalanı sizin. Fındıkları şu kadara satın. Pahalı derlerse iyi fındık deyin. Gerçekten de öyle, yoksa kar edemezsiniz.
canlaben:
peki ya tanıdıklar da almak isterse? İndirim yapmazsak ayıp olur?
-İsterseniz tanıdıklara yapabilirsiniz ama kar ettiğiniz sizin payınız ona göre. Beni ilgilendirmez yani indiriminiz.

İLK GÜN:
can: Fındıııık fındıııııık , taze fındıııııık, bilmem kaç parayaaaaa!
ben: versene biraz yiyiyim
can: al, bana da kırsana... fındııııık fındıııııık.
-Kaç para çocuklar?
-şu kadar ( ne kadara satıyoduk hatırlamıyorum)
-OOooo! çok pahalı!
- Aslında değil. Bunlar iyi fındıkmış. Babam pahalıya aldı öbür türlü kar etmiyoruz.
- Şurdaki çocuk şu kadar dedi de almadım. Siz daha pahalı söylüyorsunuz. Ondan alırım o zaman

hemen genel kurul toplantısı yapıyoruz:
can: kar etmiyoruz ama, satalım bence
ben: bence de satalım, hiç satmamamızdan iyidir.
Bİz: Peki tamam , kabul

İKİNCİ GÜN,
arkadaşlara verildi. Para istenmezdi ayıptı. Babam öyle öğretmişti önceden, değiştirmek zordu. Napalım aslında iş başkaydı aşk başkaydı, ama olsundu.

ÜÇÜNCÜ GÜN:
bi'gurupadam: Aaa! bunlar bizim bilimsel fiko'nun çocukları değil mi? Şşt gelin bakalım, babanız nası?
Zavallıbiz: iyiiiiiiiiii...
Yinebi'gurupadam: Fındık mı satıyorsunuz? Verin bakalım güzel mi? Fiko kötü bi'şey almaz...

Para veren yoktu. Hey gidi heeey! kar diyoruz kar, biliyor musunuz kar ne demek? ahah Bi'ayıklayıp yedirmediğimiz kalmıştı. Baktık ki bu böyle olmayacak. Herkes bizi tanıyor, yanımıza bi'arkadasımızı aldık. Fiyatta anlaştık. O bizim yerimize satıcaktı. Bir ya da iki gün çalıştı. Fındıları geri getirdi. Bırakın kar etmeyi, yanımızda çalışan arkadaşımıza ve babama borçlanmıştık.

Babam: naptınız?
biz: geri kalanını satmicaz.
- hepsini bitirdiniz mi? tamam paramı aliyim
-hepsi bu...

Hepsi bu dediğimiz şey; toptan alınan fındık fiyatının çeyreği etmezdi. Burda suç kimdeydi? Burda suç ne sendeydi ne de bizde. Suç iki tane ufaklıkla bilmem kaç kuruş için pazarlığa girebilen, göbekli, kel ve o sıcakta uzun kollu gömlek giyen 'bakın ordaki çocuktan alırım, daha ucuz' diye de tehtit eden o adamdaydı. Suç işle aşkı ayıramayan kalplerdeydi. Beleşçi, heves kıran, insanın içinde bi'şey yapma isteğini ' siz bizim Fiko'nun çocukları değil misiniz, verin bakalım güzel mi?' diyerek anında götürebilen o bi'gurup adamdaydı.
Boşver baba fındıklar gerçekten güzeldi. Kim ne anlardı? Paylaşmak dediğin gibi güzeldi. Bu da bizim borcumuz olsundu...

Pazar, Ağustos 27, 2006

soru-cevap

Yeni alınmış kısa çorapların topuk ve burun kısmına takılan küçük metal şeyleri kulaklarına küpe gibi takmamış bi'kız çocuğu var mıdır acaba? vardır tabi...

düğünlerde göbek atmak

Kına gecesinin ardından tabiki düğün gelir. Bu hep böyledir. Beni en çok düşündüren şey ise takı merasimidir. İki saat sürer. Varisler çoğalır. Allahım dersin bu sırada, ben de mi evlenicem? Kimle evlenicem? Nerde oturucam? Onun akrabalarıydı yok benim akrabalarımdı. Babam bu işe ne derdi? Dediği çıkardı. Son dakikada evlenme derse, çiçeğimi fırlatıp eteklerimi tuta tuta babamla koşar mıydım bi'yerlere saklanmaya? Ağlayacak mıydım? Ağlayacaksam neden evlenecektim? Takılar olmasa ne olurdu? Ya da olsaydı da benim gözüm görmeseydi, olmaz mıydı? Gelinliğim, gelin başım (! evet gelin başı diye bi'şey var) makyajım, çiçeğim, otum, püsürüm nasıl olacaktı? Ya da olacak mıydı? Düğün müydü? Nikah mıydı? Havuz başı olsundu, yok yok olmasındı. Az kişi gelmeliydi, plan yapmak zordu. Ortalarda dolanan çocuklar için bi'bakıcı bulunmalıydı. Onlar için havuzlu top ya da tam tersi top havuzu temin edilmeliydi(yok artık lebranceyms) Ya da çocuklar gelmemeliydi, evlerinde uyumalılardı. Davetiyeye böyle yazmak gerekirdi, bak onu unutmuşuz, hemen ekletelim. (bi de davetiye var oy oy)
Bunlar zor işlerdi, sonra en iyisi evlenmemek diye düşündüm. Ben bunları düşünürken herkes oynuyordu, hatta birbirini ezercesine. Çok korktum. Bi'ara herşey sessiz sedasız olmalı dedim. Ne ayılana gagoz bayılana limondu, ne de sensiz olmazdıı. Bal gibi olurdu.
Bu geceden sonra düğünümle ilgili hiçbişey net değildi. Herşey daha uzaktı. Yakın olan tek şey bir vosvostan çok güzel bir gelin arabası olacağını hissetmemdi.

Cuma, Ağustos 25, 2006

53 kadar küçük

Volkswagen Beetle'lar küçüktür. Bir kutuya sığabilir. Küçük bir kutuya. Kibrit kutusundan biraz büyük, rejimleri bozan türden. Sonra zaman geçer dünya durur şu sarı şeyin annesini de bulursun, yıllar sonra...Çok sevinirsin, saol dersin yetmez. Bazen çok şey yetmez. Çok küçükken satamadığın fındıklara kadar gidersin, yetmez. Akşamına gidilen kına gecesinde 'babamın bir atı olsa binse de gelse' eşliğinde yakılan kınada ağlanır, o da yetmez. Çünkü bilirsin ki baba ata binip gelemeyecek.
Şimdi ise sağ elimin içinde kına var. Parmaklarıma, tırnaklarıma kadar. Deli miyim? hayır.

Çarşamba, Ağustos 23, 2006

bulutlu merinos

bizim o gece fotoğraf makinemiz yoktu, olsaydı da çok karanlık olurdu...


...bu yüzden ayça'ya dedim ki bağıra bağıra:
- ayçaaaaaa bizim fotoğrafımızı çek, flaşsız olsun!
O da çekti. Eve gidip bastı kırmızı odasında, size de sevgilerini iletti. Sağımda mini mouse nw, solumda nesrin...ve sizin göremediğiniz bi'çok kişi.
ayçaisthephotographer...

çok önemli not ve hatırlatma: biz var yaa yaz sonunda köşeyi dönücez ahahaah

Salı, Ağustos 22, 2006

esin uyurken

Otto ve Ana kavuşamadı. Oysaki ikisinin de isimlerinin baştan ve sondan okunuşu aynıydı. Bu kadar ortak noktaları olmasına rağmen sorun neydi?
Sorun; bazen harflerin ve tesadüflerin bile yetememesiydi.

şaşı bak şaşır

Havalar çok sıcak. Parmaklarım bile birbirine deysin istemiyorum. Bi'sürpriz olsun istiyorum ya da şaşılacak bi'şey. Ne biliyim mesela Gemliğe doğru giderken denizi görsem, şaşırsam... o bile yeter. (orhan veli'yi seviyoruz)

Pazar, Ağustos 20, 2006

'ellerim bile çirkin benim'

ayça!!! sen gittikten sonra, ama bayaa bi'sonra 'peri' çaldı. Kimse dans etmedi. Ben yalnız kaldım.

bi'de alakasız bi'şey: bugün sarı bi babetim oldu. süperyalçın'dan hediye.

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

doğun doğun

14 ağustos 'nevarneval?' in de doğumgünü. Ablamın da doğumgünü , benim de doğumgünüm.
daha ne olsun?
eller havaya...

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

suprriizzzzzzzzzz :))

posted by northwind in thy midnight :))

00:43 agust.14th.2006

bi woswos'un olmasi dilegiyle

------------------

Günler sonra ! yani abartmıyim iki gün sonra gördüm bu postu (hatta iki gün bile olmamış) Yayınlanmayı bekliyordu.
Şifremi bilen bi'insan olan nw tarafından tarafıma yazılmıştır.
Yeni bi'şeyler yazmak için girdiğimde sayfama draft olarak kaydedilmişti. çoook saol:)
Ya ben senin şifreni neden bilmiyorum, hain ahah

-----------------

Biraz geç de olsa doğumgünü yazısı yazıyorum. Tarihleri 14 ağustos diye değiştiriyorum.
Zamanı durdurup geri alıyorum, ben bunu yapabiliyorum. Zamanı durdurmuşluğum çok olmuştur. Senin bi'şeyden haberin yoktu o zamanlar, çocuktun. Ben ise malesef büyüyordum.
Neyse ben aslında şey demeye geldim, bizim iki numarayla doğumgünüz aynı tarihte. Yani ona verilen en güzel hediyeymişim ben. Ben demiyorum vallahi o söylüyor. 14ağustos1983 , iki numara büyük iştahla ve sevinçle doğumgünü kutluyor. Farkında değil ki bundan sonraki her doğumgününde pastasındaki mumlara bir ortak çıkacağının. Hatta o günkü doğumgününü, ardında eve kadar getirdiği yağmur ve selle mahvedeceğinin.
İşte o zaman babası fiko bu bi'işaret der ve adına bereket bi'isim bulur. Biraz uzun bi'zaman isimsiz gezer. Çevre sakinlerini ve akrabaları 'aaaa üçüncü de mi kıııız?' diye de şaşırtmayı ihmal etmez.
Çok sakindir önceleri. Aynı zamanda kibar da. Mesela kabakulak olduğunda seneler sonra, yatak döşek yatmaktadır. Kusmak ister fakat kova yoktur, annesini çağırır- hala kusmaz bu sırada- annesi odaya girdiğinde eliyle ağzını kapatan ve
-anneciğim kusucam
diyen kibar mı kibar akıllı mı akıllı ince sesli minik bi'kız görür. Kibar ve akıllı olduğunu nerden mi anlar? Can doğduktan sonra. Yani aradaki farkı görünce. Çünkü Can salonun kapısını açarak:
-ben kusucam öğğkkk !!!
diyen bi'çocuktur ( ahaah)
Neyse işte neval'in kıymeti o yıllarda anlaşılmaya başlar. Annesi hemen ona kırmızı puantiyeli bi'elbise diker. Üç tekerlekli bisiklette fotoğraf da çekilir. Sonra biraz büyür, istemese de büyür. Teyze kızı 'evcilik oynayalım' diye ne kadar ısrar etsede o hep 'resim çizelim' diye karşılık verir ama karşılığını alamaz. O resim çizmeyince 'madem öyle ben de güzel sanatlara giderim' diye isyan çıkarır kendince. Ailesinden daha çok şey öğrenmesi gerektiğini düşünür. Çok gerekmese de büyümesi gerektiğini de düşünür. Bu yazının nası biteceğini de düşünür. Neval böyle düşünürken bi'bakmış şakaklarında beyazlar. İnanmazsın, çok fazlalar. Hani daha dün doğmuştum?