Cuma, Mart 30, 2007

sevgili gaia ablacıhıma blogunu anlata anlata mektup

bana kendini sormuşsun, anlatayım ıhm ıhmm. öncelikle benim bu blogum varsa sendendir. senden gördüm, açtım, yazdım. ama önce seni okudum. bu hayatta da böyle, önce seni okuyorum, sonra kendime açıyorum sonra da yazıyorum. sonuçlarına katlanılıcak bişey olmuyor, aksine keyif alıyorum.

sevgili ablacıhım, mektubumun gelişme bölümüne geçtiğimde ise herşeyi daha geniş ya da geliş adı üstünde, anlatma isteğim geliyor (gelişine vurmak)
gelişme diyoruz, büyüme diyoruz. büyüme de bana. ben bloğunu okiyim(tamam iyiyim anlamında da olabilir ok-iyim)okuduktan sonra uyiyim (uy daha nasıl olayım gibi)hani eskiden olduğu gibi. bana küçüklüğümdeki gibi kitap okutuyor gibi yazıyorsun şimdi orda. hamakta hani... balkonda, deniz sesi gelirken ve kokusu. temiz çarçaflar, ben, öğlen...kitap okuduktan sonra uyumam gereken zamanlar. korku. can'ın benden önce uyuması,yanlız kalmam, tavan...duvardaki çatlaklardan resim yapmam. sonra yaklaşan sesin... ama ben uyumak istemiyorum abla. uyumalısın neval, uyumalısın. keşke...şimdi... kitap okumak ve uyumak... uyu desene bana, uyanınca herşey düzelsin. ben fermuarını yana getiriyim.

sonuçta hepimiz iyi insanlarız. bedenen değil de ruhen uyandırılmaya aç. bunu da öğretiyorsun. iyi yazıyorsun, doğru yazıyorsun, cümlelerin akıcılığı bir pınar(pınar!) gibi falan...böyle demicem. yazar burda hayatını hayatımıza benzetiyor dicem. edebiyat derslerinde öğrenmiştim bu cümlenin bi'de şairli kısmını 'kuzum' böyle işte...

pekiii
ayç
cornelius
ve
tazeceviz
ben nasıl gözüküyorum ordan?

Pazartesi, Mart 26, 2007

easy star in a babylon lon lon


konsere gittik, söylemeyi unuttum. güzeldi. en soldaki beyefendi iki şarkıda bir çıkıp elini kolunu bacaklarını durdurmayarak dans etti, şarkı söyledi. bunları yaparken çok sempatikti vallahi bak, çok güldüm. mikrofondan ses çıkmadı bi kaç kere. nefesini alıp tam başlayacakken şarkısını söylemeye, ses çıkmadı. yandaki mikrofon vardı allahtan. ay ay dedim canlı canlı benim başıma gelse sahnedeyken (sahnedeyken!)ne yapardım? sonra üçüncü sefer en sonunda şöyle dedi yine diğer mikrofona:
-vats goin on!
ve devam etti aynı şirinlikte şarkılara. hıh dedim ben de olsam vats goin on derdim. hatta sonuna hiiır da koyardım.
sonraa Babazulanın Murat Ertel'i çıktı. beraber süper oldu. gel bir berber dükkanı açalım.

Cuma, Mart 23, 2007

bana ne iyi gelir?

yarın akşam bi'aksilik olmazsa oziyle
bu konsere gitmek belki de.

türk MALları haftası*

sabah uyandığımda sağ omuzumda bi'ağrı vardı. üstüne yatmışım. kımıldatamadım. uyanmak acı verdi. saatimi sürekli erteledim ki çok yanlış bişey ama yine de erken denebilecek bi'saatte uyanabildim. çay hazırdı, esin hazırdı. annemin herzamanki 'hadi'leri yerli yerindeydi. kahvaltılardan eskisi gibi zevk almıyorum artık ya da çayı şekersiz içmeye başlamam buna neden, kim bilir? kim biliiiiir, kim biliiiiiir liiiiiiiiir, kim bilir? diye bi şarkıyı hatırlamama neden belki de. ya da rüyalarda buluşuruz, bu şarkıyla kavuşuruz...
çok sinirliyim aslında ama belli etmiyorum. bundan önceki paragrafta belli ettim mi sevgili a dostlar? etmediysem ediyim.son zamanlarda düşüyorum ama sürünmüyorum, iyi şeylerin olması için iyi düşünüyorum, kötü şeyler olunca haspinallah diyorum. sonra bu kötü şeyleri alıp üçle çarpıyorum beşe bölüyorum ve dağılın hatta yıkılın karşımdan gözüm görmesin sizi diyorum. doğuştan herşeyi olanların olmayanlara neler yapabileceğini düşündükçe onları da siliyorum hatta çıkartma işlemine tâbi tutup sağlamalarını bile yapmıyorum. kariyerim için ise böyle hesaplamalardan tamamiyle uzak durmaya, çıkarmaya , bölmeye hatta birilerini birilerine çarpmaya hep karşı geliyorum. kendimden ödün verip, zamanımdan, ruhumdan, bişeyler kaybetmek istemeye istemeye isyan ediyorum. ediyorum. siz de edin.
*iğrenç haftalar günü

Salı, Mart 20, 2007

" Bildigim birşey varsa hiçbirşey bilmedigimdir" Sokrates

babam, bizim yapamadığımız ya da hoşuna gitmeyen bişeyi yaptığımızda 'bunlar büyüdükçe aptallaşıyorlar mı ne?' derdi. evet baba, aptallaşıyoruz. çünkü büyümeyi bilmiyoruz.
.
içimden geçen cümlelere yetişemiyorum.
bu düzenin parçası olmak değil derdim. aksine...uzun uzadıya anlatamıyorum sanırım ya da anlatamayacağım. düşüneceğim, fazlasıyla değil ama. kendime dısardan bakıcam. herkes susucak. benim de hislerimin bi karşılığı olucak.
baba! bana bağır! bağır ve herşey başlasın. boğazımda düğümlenen şey bana acı vermeden yutkunmayı da özletiyorsa, bundan da öğreniceğim bi'şey var demektir.

Perşembe, Mart 15, 2007

üçkulfu

şimdi herkes bana iyi dileklerini yollasın. akşamüstüne doğru ihtiyacım olucak. gelince anlatıcam herşeyi sonra. bir bir...

Salı, Mart 13, 2007

gülbenin yorumu

yattığın yerden gözünü dünyaya yeniden açmak, uyanmak. uyumak ise başka bi'yere gitmek demektir. herzaman yattığın yerin dışında bi'yerlerde olmak. gözünü açınca kaldığın yerden devam etmek. büyü gibi yani. uyumak büyü demektir. aynı zamanda büyümek. mek.
.
.
.
yukardaki paragrafı yazarken gülben geldi ve orayı okudu. yorumu beni koparttı, yazının devamını bu yüzden yazamayacağım:
-bikere bişey diyim mi, gözünü açınca kaldığın yerden devam etmezsin ki! ben bi kere bi uyandım izmitte deprem olmuştu!
-ahahahaa peki.
.
.
.

Pazar, Mart 04, 2007

artık ben büyükşehirbelediyesi tarafından büyük sayılıyorum

beni de kendileri gibi büyük yapmak istiyolar. ama aslında değilim. dün, akbil gişesindeki adam artık bunların geçmediğini söyleyip pembe pasomu iteledi elinin tersiyle. peki dedim ver ordan bi tam akbil. artık tam akbilim var. turuncu yok mu dedim. pembe verdi. pembe paso yerine pembe akbil. avundum ben de bununla.
bi'de;
ayçovski sizi babel_is_on@hotmail.com adresine davet ediyo. 7 mart çarşamba saat 5de. galataperform’da yapacağı sanatsal performansa katılmanız için. www.galataperform.com

Cuma, Mart 02, 2007

yeni işim?

bugünü çok sevdim, diğer üç beş güne oranla. dün gece anneme küçük notlar bıraktım mutfakta, salonda. voleybol maçından sonra eve geç geldik. duş aldım, saçlarım kabardı. kabarık saçlarımı kaldırıp da etrafa baktığımda,herkes uyumuştu. bulaşık makinesinde yerleşmeyi bekleyen tabak, bardak, çatal vs vardı. annem uyuyodu, herkes uyuyodu. sabah güzel olsun diye makineyi boşalttıktan sonra heryere not bıraktım. çok zevkliydi. dolabın içindeki yıkanan bardakların üstüne, çayın üstüne, buzdolabındaki domatesin üstüne, ekmek çekmecesinin içindeki ekmeğin üstüne, ekmek kızartılan sobanın üstüne, annemin masada oturduğu yerin tam önüne ama masanın tam üstüne değil, önüne. annem oturunca not dizlerinin üstünde kalıyo. o not son nottu. çünkü annem işini bitirip masayı hazırladıktan sonra oraya oturuyodu. herkes uyanıktı. bu sefer ben uyuyodum. herkes işe gidiyodu. ben gitmiyodum ama benim de işlerim vardı; annemi sevindirmek, bağırmamak,buzdolabını temizleyip paklamak (paklamak?) paramın üstünü fazla veren adama geri dönüp iade etmek, gülşah ablama çanta almak, yatağına koyup süprizzzz demek, ozana bişey almak, aliihsana bişey almak, anneme çay yapmak ve daha düşündüğüm ama bugün yetiştiremediğim bir çoğu. ben de çalışıyorum. daha büyük ablacıhıma elbise dikicez, erene de bişey dikicez, dikiyoruz. gülbene kargoyla bi'süpriz yollicam, nesrini de unutmuyorum, aycaya da bişey yapıcam. bunların hepsini buraya yazıyorum. 'bişeyler'in ne olduğunu bi tek ben biliyorum. unuttuklarımı ve hatırlamam gerekenleri, aklıma gelince yine yazıcam. işe girene kadar bunların takibi benden sorulucak. ayda şu şu şu miktar kadar falan para almicam. kimse bana 'ama sen deneyimsizsin o yüzden bu kadarla başlamalısın' demicek. diyemicek. ilerde ben de kimseye demicem. fakir ama gururlu birisi olmaya da devam edicem o koltuktan bende olsa bile. arkam dönük olmayacak. insanların yüzüne bakıcam!

Perşembe, Mart 01, 2007

hey sen!

sanki birisi pis pis sırıtıyo bana bakıp bakıp ama göremiyorum. bi yakalasam var yaaaa...