Cumartesi, Nisan 29, 2006

birkiiibirkiii

şu yukardaki afacanla arkadaş olmak istiyorum


Şimdi şu sıralar sürekli bulunduğum durumdan memnun olmuyorum. Hep bir şimdi şöyle olsa, böyle olsa vs. Halbuki otur oturduğun yerde di mi? Okulunu bitir. İş bul sonrasında. Acaba diyorum sinema sektörüne mi atılsam ya da tiyatro? Yani kostüm vs... Aklımda hep soru işaretleri ve üç nokta. Planlamak istemiyorum, cv yazmak istemiyorum, iş görüşmelerinden şimdiden nefret ediyorum, 'sizi sonra arayacağız' cümlesine girmiyorum bile, ellerim terliyor vs.
Sadece şu yukardaki afacanla arkadaş olmak istiyorum. Soldaki boşluğa yerleşmek ve aynen poz vermek. Sıkılmam eminim. Yanlız kürklü mont şart onu söyliyim...

Çarşamba, Nisan 19, 2006

gsf

şekil 1-a


Dün diploma için yaptığımız çizimleri jüriye gösterip onaylatma günüydü. Herkes çok stresliydi. Üç giysisi bitmişti herkesin. Ama asıl önemli olan şimdi başlıyordu. Üç tane daha çizimi onaylatıp hayata geçirmek gerekiyordu. Jüride iki hoca, iki de asistan vardı. Sonuçta tanıdığın ve bildiğin hocalar ama genel hava stresli olmaya yetiyordu. Anlamsız...
Nilay'la ben de müzik dinliyorduk. Çizim yapıyorduk bir yandan da gülüyorduk. Geçen hafta bu fotoğrafları çektik. O zamanlar Nilay daha da bir çıkmazdaydı, ne yapıcağını nasıl yetiştireceğini bilemez bir haldeydi. Yüzüne vurmuştu herşey (bakınız şekil 1-a) Ben de ona destek olmuştum(aynen bakınız şekil 1-a) Saçmalama dedim ne güzel gözlerin var farz-ı misal, sen yaparsın takma kafana gibi...
Dün benden önce jüriye Nilay girdi. Çok güzel geçmişti, sevindik, sonra ondan aldığım afedersiniz gazla ben de girdim. Ne olacakti ki alt tarafı bu olmuş bu olmamış...(yusuff yusuuf)
Girerken telefonumu bizim kızlara bıraktım. Dedim ki beni arayan olursa görüşmeye girdi dersiniz. Güldük hepberaber.
Sonra iyi geçti tabi, onaylandı, çıktım, kimse aramamıştı...Konumuz bu değil tabi şimdi, neyse...
Son bir ay... Okul bitiyor. Ben daha birşey anlamadım ki! Daha dün derler ya hani çizicek obje arıyordum.

O gün sıkıntıdan bir sürü fotoğraf çektik biz. O gün dediğim geçen hafta...
Şimdi ise hazırlanıp çıkmalıyım, Nilay-lara gidicem, belki film izleriz, fotoğraf çekeriz yine. Bakarsın çizim yaparız, ama bakarsın, söz vermiyorum. Yarın da ordan okula gidicez beraber. Yarın Şeyma da gelicek İstanbul'a. Bizde kalıcak. O geldiğinde belki hala okulda olurum, O da babasına gidermiş ben gelene kadar, anlaştık...

peçeli kızlar şekil 2-a

Bir dakka telefonuma bakiyim arayan var mı?
...yok bana öyle gelmiş.
Gerçi dün ayça'ya bir sayı seçtirdim dilek tutup. O da 'telefonuna bakmayı unut' u seçti de benim işime gelmedi:)

Salı, Nisan 18, 2006

küçükken ben 2


Şimdi Can erkek çocuk yaa, kıskanırdım ben de onu. İşim gücüm onlaydı. Manyak mıydım ne? Kızdığım ve anlam veremediğim bir konu daha vardı ki; kızlar neden ayakta işeyemez?
Ağladığım çok olurdu yırtınırcasına;
-ben nedeeeeeeen ayaktaaaaaaa işeyemiyoruuuuuum? öğğğğhüüüüüü...
İşte küçüktüm ben adı üstünde 'küçükken ben 2'
gülmeyin...

Perşembe, Nisan 13, 2006

su-cuk



Bu su... Köpeğimizdi bir zamanlar. Hala yaşıyordur belki, koyboldu, oldu bayaa...beni uyutmuş kendisi uyumamış ahah. Çok tatlıydı. Çocuklar severken 'sucuuukk gel canımm ahh ne tatlı sucuuk' diyorlardı. Onu da çok özledim. Hayırdır inşallah bu aralar bana bişeyler oldu. Bugün ben de mi gitseydim Ankara'ya hayvanlara yapılan işkenceleri protesto etmek için? Hem Sibel Kekilli'de vardı. Sen kalk Almanyalardan buralara gel, ben napiyim? blog yaziyim. Bravo yani...olucak iş değil.
Neyse su diyordum. Çok tatlıydı diyordum. En yakın zamanda bir hayvanım olmalı diyordum. Acilen, sıfır...

göçer mi?

deniz kumundan bir hücre yapsak acaba içine girer mi?
18 yıl falan?

Salı, Nisan 11, 2006

sevgili yavru kediye(pilav) uzaklardan mektup


Sevgili pisi...Şimdi ben bundan sonra kedilerin 9 canlı olduklarına nasıl inanayım? Nasıl inanayım çizgi filmlerdeki (örneğin tom) gibi 9 ruhun ardı ardına çıkıp sen olabileceğine? Peki tom merdiven boşluğundan düştü diyelim 4 ayağının üstüne, hiç mi izlemedin? sen neden düşemedin? O da kedi değil mi sonuçta? Ben bundan sonra dört ayağının üstüne düşebileceklerine nasıl inanayım kedilerin? Herkese söyleyeceğim merak etme kimse inanmasın kedilerin dokuz canlı olduklarına.
Seni eve getirdim gaia'ya doğum günü hediyesi ol diye hatırlarsın, neden izin verdin seni okula geri götürmeme. Bir gece kalman yetmezdi ki! Hadi ben salağım, sen neden söylemedin, bana o okul çok büyük geliyor ben de çok yaramazım ayağım kayar boşluktan düşerim diye! he? Kardeşlerin iyiler merak etme, ama onlar da senden bakıp yapmasınlar diye bahçeye çıkarıcaklarmış. Oralar nasıl? Sensiz okulun tadı yok. Kimse senin kadar iyi kuzu takliti yapamıyo meeeeeeeee meee diye? Gitmeden bana da öğretseydin. Neyse bana yaz olur mu? Hoşçakal...

gönderen: nevarneval?

Pazar, Nisan 09, 2006

baba bana bağırma!


Bu şiiri (ekşi sözlükte ya da googleda baba bana bağırma yazarsanız görebilirsiniz) oniki yaşlarımda falan ilk defa okumuştum. Akgün Akova'nın bir şiiri ve o kadar içli okurdum ki görenler babamdan nefret ediyorum sanarlardı. Halbuki ne alaka? Babam getirmişti eve, elimize tutuşturmuştu, ondan nefret etmemizi istese getirir miydi? Çok uzun bir şiirdi ve ezberlemiştik hiç üşenmeden unutmuyorum. Kahvaltıdan sonraki ilk işimiz aynanın karşısında, elimizde şiir, içli içli;

-baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir"


bu dizeleri okumak olurdu. Babam böyle diye değildi bu içlenmeleriz tabi. Yanlış anlarlar diye pek tedirgin olurdum. Mesela bu şiiri şöyle kullandığım da olurdu arada, babam tam bağıracak diyelim:

-nevall nerdesin? çabuk gel. çiçekleri suladınız mı siz?
-suladııık
-pek sulanmışa benzemiyo?
-babaaaa bakk suladık diyoruz. can kendi bölgesini sulamamışsa bilmem.
-siz paylaşıyomusunuz çicekleri!!
-ee baba sende bütün eski küvetlere çiçek diktin çok fazlalar napalım cıkcıkcık!
-bak bana bak!
-babaa bana bağırma bir kulağımdan giriyor sözlerin öbür kulağımı tıkıyor!
-iyiki gösterdim size o şiiri dil papuç kadar.hadi tekrar sulayın
-uzak yakın tüm tuzakları baba yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen bir gam ağacısın!
-şimdi bu ne alaka, bağırtmayın beni hadi
-baba bana bağır sen bağır sonra herşey bitince nollcak bakalım ahaha
-fırlama işte fırlama adı üstünde. hadii hadii geçiştirme, bak hala duruyo hadi.


İşte o zamanlar biz Can'la hep birşey söylerdik ya da okurduk manyak gibi. Birşeye takardık mesela aman allahım günlerce o düşmezdi dilimizden. Bir ara 'geceler' diye Zeki Müren'in falan da söylediği uşşak makamında (makam falan bilmem bakmayın şimdi öğrendim uşşakmış) bir de şarkı vardı:
...neş'eyi ümmidi çalan geceler, geceleeeeeeeeeeeeeeerrr geceleeeeeeeeeeeeerr ahhh geceeleeeeeeeeeer diye giderdi. Buradaki amacımız en çok kim uzatabilecek geceler kısmını:
-başlıyorum tut dakka... neşeyi ümidi çalann gecelerr geceleeeeeeeeeeeeeeeerr...
-17 saniye geçerim ben seni
-görücez başla
-geceleeeeeeeeeeeer...
annem en sonunda devreye girerdi:
-yeteeeeeeeeeeeeeer!


Manyaktık o zamanlar böyle birbirimizle aşık atardık. Ne günlerdi ahah. Sonra ben hatırlarsanız şunu da söylerdim küçükken. Bir de Ahmet Kaya'nın 'hani benim gençliğim' şarkısını. İlkokulda her ders bitiminde beni tahtaya kaldırırdı öğretmenim canım benim canım benim, söyle derdi, söylerdim. Bıkmazdı, usanmazdı. Hatta yetmezmiş gibi yan sınıfa da götürürdü beni. Çok popülerdim, şarkı söyleyen, sesi güzel, kırmızı başlıklı montu olan, kısa saçlı o kız bendim. İki bina yanımızdaki ilkokula yeni başladığımda anneme çıkışta bekle diyen (bi baktım dersten sonra annem eve gitmiş. kafamı bi kaldırsam evi görüyorum düşünün o kadar yakın) sonra 'annem nerdee annem nerde' diye diye eve giden kız da bendim.
Böyle işte, küçüktük o zamanlar biz...

şimdi benim yarına üç giysi götürmem lazım. burda oturup bunları yazdığıma bakmayın, bittiler.çok az detaylar kaldı.

-evet sayın seyircilerimiz veda etmeden önce sizleri sanatçımız neval ergün'ün seslendireceği uşşak makamında bir eserle başbaşa bırakıyoruz. zulmetle ayrilik bestesi yapan beni dusunceye salan geceler... alkışlıyoruz...

black or white?

-aaa maykılceksın senin yüzüne n'olmuş?
-n'olmuş?

Cuma, Nisan 07, 2006

can cana bi'can


şimdi canla konuştum:
-can çok özledim seni üstüne atlamak istiyorum
-yavaş atla artık ben yaşlı bi insanım
-sen? yaşlı? olum sen yaşlanmazsın
-yaşlanırım canım benim saçlarım bile beyazladı
-aa bende de var beyaz
-benim her yerinde cıkıyor jöle sürmiyince çok belli oluyo. geçen tartısı olan bi çocuk bana 'amca tartıyım mi?' dedi
-ahahah
-gülme lan çok mu komik:)

Salı, Nisan 04, 2006

Pazartesi, Nisan 03, 2006

bu köşe yaz köşesi olsun

Evet bahar geldi. Çok mutluyum çünkü ben kışı pek sevmem. Hatta biz ailece kıştan pek hoşlanmayız. Evimizin ısıtma problemi var da. Hatta artık o bir problem değil. Bağışıklık kazandık sayılır. Şiddetli bir kışı daha bu evde geçirirsek, elektrikli soba falan da yakmayı gerek kalmayacak. Tabiki annem(şazi) herzamanki gibi buna da bir çare bulmuştu. Artık evde herkesin kocaman polarları vardı. Hepsi aynı kalıptan ama desenleri farklı. Kocamanlar ve hiç üşütmüyorlar. Eve gelen arkadaşlarımız da giysin diye yedeği bile var. Mesela bizim süperkahramanyalçın gelmişti geçenlerde(geçenlerde dediğim kışın) dışardan geldiği için ev ona hamam gibi geldi ilk saniyelerde. Biz de bu konuda uzman olduğumuz için hepbirlikte:
'üşürsüüüüüün' dedik. Korktu çocuk 'yok yok üşümem' diyiverdi. O sırada cereyan bekçisi, elinde polarla gezen kahraman -hatta pelerini de polar- bizim önümüzde kış boyu siper alan şazi-elinde kocaman poları var bu sırada ve kendisini göremiyoruz- kapıyı araladı ve bir öcü misali:
-insanın üstüne bi üşüme geliiiirrrr, anlamazsıııın!!! öööğğö!!!(yok artık)
diyerek Yalçın'ın üstünü bir çırpıda örttü.
Süperkahramanyalçın o günden sonra isminin başındaki ünvanını Şazi'yle paylaşmaya karar verdi. Çünkü belki hasta olacaktı, belki iğne olması gerekecekti, belki de süperkahramanlık görevini yerine getiremeyecek, yardıma muhtaçları kurtaramayacak hatta eskisi kadar iyi uçamayabilecekti. Her işte bir hayır vardır derler eskiden beri. Bir de yemeyenin malını yerler ama bunun konuyla ne alakası var şimdi ben de bilmiyorum. neyse...

...ama kar yağsın. Benim derdim kuru soğuklarla. Kar yağsın ki biz üç kız kardeş hiç görülmedik, hiç ayak basılmadık yerleri keşfedelim. annem bize yine polar diksin, bana beyaz, gaia'ya kırmızı, 2numaraya da turuncusundan bir palto diksin. Ben de kendime başka bir sarı atkı öriyim. Bu hep böyle devam etsin, varsın kış gelsin evimiz soğuk olsun hıhh...