Perşembe, Ağustos 31, 2006

bir kız vardı, canı sıkılan, canı sıkılan...

Eski sümerbank kundura fabrikasında bi'şey vardı. Bi'önlük... Sarı... Üzerinde siyah harflerle ' DERİ KUNDURA KAPATILAMAZ' yazıyor. Acayip sevdim, benim oldu. Fotoğraf makinem yok, çekemedim. Çizicektim resmini -fotoğrafını da çizebilirim- çok uykum geldi. Giyip çıkarım ben o önlüğü dışarı. Bakarlar bana, hatta grev yapıyorum sanıp içeri de alırlar bakarsınız. Ne olucağı belli değil, yanlışlıklar ülkesi ( 'Haksızlıkların olmadığı bir dünya... insanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya... Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı...Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek! Hiç bulunmadığı bir dünya...' sait faik abasıyanık) Yarın sabah erken kalkıcam, 6 da. İncir de yedim bugün. Köyde yediğim gibi, dalından. Of ne güzel şey meyve yemek. İnciri yedikten sonra ağzımda kalan küçük tanelerini dişlerimin arasında çıtırdatmaya bayılıyorum. İki şey daha var:
bir, o önlüklerden ben de yapıcam.
iki, uykum geldi.

dilekistekrica

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

fkfoıgothtjkh

dedim senin neyin var bugün?
hiç yemedin gülmüyor yüzün
dedi benim yok bişeyim
yokmuş gibi hiçbişeyim... nil

vardır bi'şeylerin. Görmüyosundur. Sana diyorum şşt?

Salı, Ağustos 29, 2006

oz oz

25 ağustosta koyduğum videoyu Ozan'a armağan ediyorum. Gecikmiş bi'doğumgünü hediyesi. Eğer beni çağırırlarsa, hakkımı ona devredicem. Dicem ki süper poi çevirir, ney de çalıcak. Daha ne olsun. Ozaaaaaaan iyiki doğdun. Unuttum özür dilerim.

Pazartesi, Ağustos 28, 2006

fındıııııık fındıııık taze fındıııııık! ahahah

Babam o yaz, mahallede top oynamamızın dışında bi'şeyler öğrenip, görmemiz ya da farkına varabilmemiz için, Değirmendere'den aldığı taze fındıkları sahilde çoğu çocuğun yaptığı gibi, satmamızı önerdi. O gece hepsini poşetlere doldurduk. Can, ben kızım diye 'fındık fındııık' diye bağırmamı pek istemedi. Onun sesi daha kalınmış. Babamla yaptığımız anlaşma ise şöyleydi:

fiko:
ben bu fındıkları şu kadara aldım.
işin sonunda siz bana o parayı vericeksiniz. Geri kalanı sizin. Fındıkları şu kadara satın. Pahalı derlerse iyi fındık deyin. Gerçekten de öyle, yoksa kar edemezsiniz.
canlaben:
peki ya tanıdıklar da almak isterse? İndirim yapmazsak ayıp olur?
-İsterseniz tanıdıklara yapabilirsiniz ama kar ettiğiniz sizin payınız ona göre. Beni ilgilendirmez yani indiriminiz.

İLK GÜN:
can: Fındıııık fındıııııık , taze fındıııııık, bilmem kaç parayaaaaa!
ben: versene biraz yiyiyim
can: al, bana da kırsana... fındııııık fındıııııık.
-Kaç para çocuklar?
-şu kadar ( ne kadara satıyoduk hatırlamıyorum)
-OOooo! çok pahalı!
- Aslında değil. Bunlar iyi fındıkmış. Babam pahalıya aldı öbür türlü kar etmiyoruz.
- Şurdaki çocuk şu kadar dedi de almadım. Siz daha pahalı söylüyorsunuz. Ondan alırım o zaman

hemen genel kurul toplantısı yapıyoruz:
can: kar etmiyoruz ama, satalım bence
ben: bence de satalım, hiç satmamamızdan iyidir.
Bİz: Peki tamam , kabul

İKİNCİ GÜN,
arkadaşlara verildi. Para istenmezdi ayıptı. Babam öyle öğretmişti önceden, değiştirmek zordu. Napalım aslında iş başkaydı aşk başkaydı, ama olsundu.

ÜÇÜNCÜ GÜN:
bi'gurupadam: Aaa! bunlar bizim bilimsel fiko'nun çocukları değil mi? Şşt gelin bakalım, babanız nası?
Zavallıbiz: iyiiiiiiiiii...
Yinebi'gurupadam: Fındık mı satıyorsunuz? Verin bakalım güzel mi? Fiko kötü bi'şey almaz...

Para veren yoktu. Hey gidi heeey! kar diyoruz kar, biliyor musunuz kar ne demek? ahah Bi'ayıklayıp yedirmediğimiz kalmıştı. Baktık ki bu böyle olmayacak. Herkes bizi tanıyor, yanımıza bi'arkadasımızı aldık. Fiyatta anlaştık. O bizim yerimize satıcaktı. Bir ya da iki gün çalıştı. Fındıları geri getirdi. Bırakın kar etmeyi, yanımızda çalışan arkadaşımıza ve babama borçlanmıştık.

Babam: naptınız?
biz: geri kalanını satmicaz.
- hepsini bitirdiniz mi? tamam paramı aliyim
-hepsi bu...

Hepsi bu dediğimiz şey; toptan alınan fındık fiyatının çeyreği etmezdi. Burda suç kimdeydi? Burda suç ne sendeydi ne de bizde. Suç iki tane ufaklıkla bilmem kaç kuruş için pazarlığa girebilen, göbekli, kel ve o sıcakta uzun kollu gömlek giyen 'bakın ordaki çocuktan alırım, daha ucuz' diye de tehtit eden o adamdaydı. Suç işle aşkı ayıramayan kalplerdeydi. Beleşçi, heves kıran, insanın içinde bi'şey yapma isteğini ' siz bizim Fiko'nun çocukları değil misiniz, verin bakalım güzel mi?' diyerek anında götürebilen o bi'gurup adamdaydı.
Boşver baba fındıklar gerçekten güzeldi. Kim ne anlardı? Paylaşmak dediğin gibi güzeldi. Bu da bizim borcumuz olsundu...

Pazar, Ağustos 27, 2006

soru-cevap

Yeni alınmış kısa çorapların topuk ve burun kısmına takılan küçük metal şeyleri kulaklarına küpe gibi takmamış bi'kız çocuğu var mıdır acaba? vardır tabi...

düğünlerde göbek atmak

Kına gecesinin ardından tabiki düğün gelir. Bu hep böyledir. Beni en çok düşündüren şey ise takı merasimidir. İki saat sürer. Varisler çoğalır. Allahım dersin bu sırada, ben de mi evlenicem? Kimle evlenicem? Nerde oturucam? Onun akrabalarıydı yok benim akrabalarımdı. Babam bu işe ne derdi? Dediği çıkardı. Son dakikada evlenme derse, çiçeğimi fırlatıp eteklerimi tuta tuta babamla koşar mıydım bi'yerlere saklanmaya? Ağlayacak mıydım? Ağlayacaksam neden evlenecektim? Takılar olmasa ne olurdu? Ya da olsaydı da benim gözüm görmeseydi, olmaz mıydı? Gelinliğim, gelin başım (! evet gelin başı diye bi'şey var) makyajım, çiçeğim, otum, püsürüm nasıl olacaktı? Ya da olacak mıydı? Düğün müydü? Nikah mıydı? Havuz başı olsundu, yok yok olmasındı. Az kişi gelmeliydi, plan yapmak zordu. Ortalarda dolanan çocuklar için bi'bakıcı bulunmalıydı. Onlar için havuzlu top ya da tam tersi top havuzu temin edilmeliydi(yok artık lebranceyms) Ya da çocuklar gelmemeliydi, evlerinde uyumalılardı. Davetiyeye böyle yazmak gerekirdi, bak onu unutmuşuz, hemen ekletelim. (bi de davetiye var oy oy)
Bunlar zor işlerdi, sonra en iyisi evlenmemek diye düşündüm. Ben bunları düşünürken herkes oynuyordu, hatta birbirini ezercesine. Çok korktum. Bi'ara herşey sessiz sedasız olmalı dedim. Ne ayılana gagoz bayılana limondu, ne de sensiz olmazdıı. Bal gibi olurdu.
Bu geceden sonra düğünümle ilgili hiçbişey net değildi. Herşey daha uzaktı. Yakın olan tek şey bir vosvostan çok güzel bir gelin arabası olacağını hissetmemdi.

Cuma, Ağustos 25, 2006

53 kadar küçük

Volkswagen Beetle'lar küçüktür. Bir kutuya sığabilir. Küçük bir kutuya. Kibrit kutusundan biraz büyük, rejimleri bozan türden. Sonra zaman geçer dünya durur şu sarı şeyin annesini de bulursun, yıllar sonra...Çok sevinirsin, saol dersin yetmez. Bazen çok şey yetmez. Çok küçükken satamadığın fındıklara kadar gidersin, yetmez. Akşamına gidilen kına gecesinde 'babamın bir atı olsa binse de gelse' eşliğinde yakılan kınada ağlanır, o da yetmez. Çünkü bilirsin ki baba ata binip gelemeyecek.
Şimdi ise sağ elimin içinde kına var. Parmaklarıma, tırnaklarıma kadar. Deli miyim? hayır.

Çarşamba, Ağustos 23, 2006

bulutlu merinos

bizim o gece fotoğraf makinemiz yoktu, olsaydı da çok karanlık olurdu...


...bu yüzden ayça'ya dedim ki bağıra bağıra:
- ayçaaaaaa bizim fotoğrafımızı çek, flaşsız olsun!
O da çekti. Eve gidip bastı kırmızı odasında, size de sevgilerini iletti. Sağımda mini mouse nw, solumda nesrin...ve sizin göremediğiniz bi'çok kişi.
ayçaisthephotographer...

çok önemli not ve hatırlatma: biz var yaa yaz sonunda köşeyi dönücez ahahaah

Salı, Ağustos 22, 2006

esin uyurken

Otto ve Ana kavuşamadı. Oysaki ikisinin de isimlerinin baştan ve sondan okunuşu aynıydı. Bu kadar ortak noktaları olmasına rağmen sorun neydi?
Sorun; bazen harflerin ve tesadüflerin bile yetememesiydi.

şaşı bak şaşır

Havalar çok sıcak. Parmaklarım bile birbirine deysin istemiyorum. Bi'sürpriz olsun istiyorum ya da şaşılacak bi'şey. Ne biliyim mesela Gemliğe doğru giderken denizi görsem, şaşırsam... o bile yeter. (orhan veli'yi seviyoruz)

Pazar, Ağustos 20, 2006

'ellerim bile çirkin benim'

ayça!!! sen gittikten sonra, ama bayaa bi'sonra 'peri' çaldı. Kimse dans etmedi. Ben yalnız kaldım.

bi'de alakasız bi'şey: bugün sarı bi babetim oldu. süperyalçın'dan hediye.

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

doğun doğun

14 ağustos 'nevarneval?' in de doğumgünü. Ablamın da doğumgünü , benim de doğumgünüm.
daha ne olsun?
eller havaya...

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

suprriizzzzzzzzzz :))

posted by northwind in thy midnight :))

00:43 agust.14th.2006

bi woswos'un olmasi dilegiyle

------------------

Günler sonra ! yani abartmıyim iki gün sonra gördüm bu postu (hatta iki gün bile olmamış) Yayınlanmayı bekliyordu.
Şifremi bilen bi'insan olan nw tarafından tarafıma yazılmıştır.
Yeni bi'şeyler yazmak için girdiğimde sayfama draft olarak kaydedilmişti. çoook saol:)
Ya ben senin şifreni neden bilmiyorum, hain ahah

-----------------

Biraz geç de olsa doğumgünü yazısı yazıyorum. Tarihleri 14 ağustos diye değiştiriyorum.
Zamanı durdurup geri alıyorum, ben bunu yapabiliyorum. Zamanı durdurmuşluğum çok olmuştur. Senin bi'şeyden haberin yoktu o zamanlar, çocuktun. Ben ise malesef büyüyordum.
Neyse ben aslında şey demeye geldim, bizim iki numarayla doğumgünüz aynı tarihte. Yani ona verilen en güzel hediyeymişim ben. Ben demiyorum vallahi o söylüyor. 14ağustos1983 , iki numara büyük iştahla ve sevinçle doğumgünü kutluyor. Farkında değil ki bundan sonraki her doğumgününde pastasındaki mumlara bir ortak çıkacağının. Hatta o günkü doğumgününü, ardında eve kadar getirdiği yağmur ve selle mahvedeceğinin.
İşte o zaman babası fiko bu bi'işaret der ve adına bereket bi'isim bulur. Biraz uzun bi'zaman isimsiz gezer. Çevre sakinlerini ve akrabaları 'aaaa üçüncü de mi kıııız?' diye de şaşırtmayı ihmal etmez.
Çok sakindir önceleri. Aynı zamanda kibar da. Mesela kabakulak olduğunda seneler sonra, yatak döşek yatmaktadır. Kusmak ister fakat kova yoktur, annesini çağırır- hala kusmaz bu sırada- annesi odaya girdiğinde eliyle ağzını kapatan ve
-anneciğim kusucam
diyen kibar mı kibar akıllı mı akıllı ince sesli minik bi'kız görür. Kibar ve akıllı olduğunu nerden mi anlar? Can doğduktan sonra. Yani aradaki farkı görünce. Çünkü Can salonun kapısını açarak:
-ben kusucam öğğkkk !!!
diyen bi'çocuktur ( ahaah)
Neyse işte neval'in kıymeti o yıllarda anlaşılmaya başlar. Annesi hemen ona kırmızı puantiyeli bi'elbise diker. Üç tekerlekli bisiklette fotoğraf da çekilir. Sonra biraz büyür, istemese de büyür. Teyze kızı 'evcilik oynayalım' diye ne kadar ısrar etsede o hep 'resim çizelim' diye karşılık verir ama karşılığını alamaz. O resim çizmeyince 'madem öyle ben de güzel sanatlara giderim' diye isyan çıkarır kendince. Ailesinden daha çok şey öğrenmesi gerektiğini düşünür. Çok gerekmese de büyümesi gerektiğini de düşünür. Bu yazının nası biteceğini de düşünür. Neval böyle düşünürken bi'bakmış şakaklarında beyazlar. İnanmazsın, çok fazlalar. Hani daha dün doğmuştum?

Salı, Ağustos 08, 2006

nevalisina

Karamürsel'de de küçüktüm ben. Ara sıra dedem alırdı beni Kavaklı'daki evimizden buraya getirirdi.Babannemle büyük babannemin yanına. İki katlı, bahcesinde kocaman bi'dut ağacı olan eve. Şimdi geldiğimiz ev bi'apartman. Yıkmışlar öbürünü. Şu yıkıp da apartman yapma işine de sinir oluyorum.
Benim arkadaşlarım vardı burda. Derenin öbür tarafında oynardık. Hurda arabalar vardı, onların içine biner kullanırdık. Şimdi yoklar, modern oldu heryer sanki, hıhh. Gündüz oynamasına oynardım, gece olunca annemleri özlemem gerek diye düşünür ağlardım:
dedem: kızım neden ağlıyosun?
ben: hı hı hı ( iç çekiyorum)
- heh sölesene nevalisina?
- ben annemleri özledim, eve götür beni dede
- ama aksam oldu, yarın götürürüm söz, hadi yatalım şimdi
- banane
- ama bak sana ne aldım ben...

...işte tam bu sırada gözlerimdeki yaşların silinmesini sağlıcak bi'şey gösterirdi bana. İçindeki çikolata bitince bardağa dönüşen çokokrem!!!
Evet bu benim zaafımdı ve Rıza dedem bunu çok iyi biliyordu.
Uykuya dalardım çokokremin olduğu kahvaltıyı düşünerek...
Bardağım olurdu bi'de, su bardağım...

Perşembe, Ağustos 03, 2006

anlat ulan anlat

-sana bi'şey anlatiyim mi?
-anlat
-anlat demekle olmaz sana bi'şey anlatiyim mi?
-uffff
-uffff demekle olmaz sana bi'şey anlatiyim mi?
-yaa hiç sevmediğim bi'şey şu
-yaa hiç sevmediğim bi'şey şu demekle olmaz, sana bi'şey anlatiyim mi?
-anlatma
-anlatma demekle olmaz, sana bi'şey anlatiyim mi?
-...
-...

'biz buraya dinlenmeye eğlenmeye geldik'


Biz konsere gittik, çok güzeldi. ben, esin, nesrin, ihsan, hünkar...
Amelie seven bi'sürü insan gördüm. Kemanın bi'kaç teli kopsada nasıl çalınır onu gördüm.
Ben bu aralar çok şey görüyorum. Büyüyorum. İnsanlara biraz daha güvenmiyorum. Bunun konserle bi'ilgisi yok. Dedim yaa konser çok güzeldi. Yine dönücem İzmit'e esinle beraber. Konser için geldik sadece. Cuma dişçide randevum var. Bi'morfin daha yiyip, dişçi bağyana inat 'iştaşyon' yerine 'istasyon' diyebilmek istiyorum. Evet ben bunu başarabiliyorum...


?

Salı, Ağustos 01, 2006