Perşembe, Aralık 29, 2005

Vapur...


Bugün okula gittim...vapura bindim...ben geçen gün de okula gittim ve yine vapura bindim bir de bu fotoğrafı çekdim...

Pazartesi, Aralık 26, 2005

Kahramanlar Nerede?

Düşünüyorum da süperkahramanlara ihtiyacımız var. Birilerini kurtaramıyoruz çok ihtiyaçları olduğu halde kötü durumlardan ya da bunu bilmenin dışında çoğunun da farkında değiliz. Ama kahramanlar öyle miydi? süpermen-in hani hisleri vardı bir zamanlar ya da süpermen-i de geçtim bir gazman-ımız vardı Hamdi Alkan'ın yaratıp oynadığı bir de üstüne. Her nekadar izleyip de miğdemin bulantısına yol açsa da (fasulyeli kahramanımız) ona bile razıydık bir zamanlar. Ama o sesler falan ''ıyyyğ kendim hellederim ben saol bi çekilirmisin'' derdim ben kesin ona. Tabii yine de bir kahramandı gazman, adı üstünde kah-ra-man! Telefon kulübeleri eski işlevlerini yitirdi, kimsenin yıldızlı bir 6.duyusu yok artık. Ne yazık!!!
Mesela bizim sokağımız çok canlı bir sokak. Geceleri yatağımdan ''tüüü bismilllaaaaaahhh'' diye uyanmama sebep olan kavgalara şahit olabiliyorum. O zamanlar yarı uykulu bir halde aklıma hemen dayak yiyeni-mağdur olanı- kurtarmak için uçan ya da koşan bir kahramanın varlığı geliyor. Ama yok, ne o şaşkın insan nidalarını ne de gazmanın süper seslerini duyamıyorum. Şimdi kahramanlar olsaydııı ''peeheeyyy bre kötü insanlar yok olun'' diye bağırırdık. Böylece kendimize ayrı bir güvenimiz olurdu milletçe. Pekii ben sıcacık yatağımdan kalkmayı göze alır mıydım? bir kahraman olur muydum? . İnsanlık adına evet oluyor cevabım... Hayalimde ben uçuyorum süper bir kahraman oluyorum. Savulun alçaklaaar, tırsın adileeer ahahaha kötülerin can düşmanıyım ben süper-im diye bağırınıyorum. Beni ''nevaaaaaaaaaaaaaalll '' diye cağıran her mağdura ''nevaaaaarrrr yettimmm'' diye cevap verip kostümlerimi giyiyor oluyorum hayalimde. Sonra camdan atlıyorum canilerin tepesine hepsi dağılıyor. Kurtardığım insanları da alıyorum bir boğaz turu yaptırıyorum. Belediye adına calışmıyorum ama dünyayı güzelleştiriyorum. Hayal aleminde yaşıyorum bir ara... Sonra tekrar uyuyorum...
.
.
.
Evet...evet bence kesin bir süperkahraman-ımız eksik ve bence dünya ondan bu kadar dengesiz.

Cuma, Aralık 23, 2005

Bu Ne Biçim İsim.!!!

Bugün bankaya gittim bankamatik kartımı almak için. Geç uyandığım için biraz geç gidebildim. Kartımı alıp güncelleştirmem gerekiyordu ki para çekebileyim. Annem hep kızar banka işiniz varsa erken çıkın bir öğretemedim size diye de neyse...
Hava çok soğuktu, İstiklal Caddesine çıkmak zorunda kaldım yine. Bankadan içeri girdiğimde çok kalabalık olduğunu gördüm, sıra numarası aldım, biraz bekledim, zaman geçti. Sonra işinden bıkmış memurla birebir muattap oldum şahsen ben kendim. Nüfus kağıdımdan ismime baktı ve isimlerin baş harflerine göre sıraya koyduğu kartlara tek tek bakmaya başladı... bekledim... bulamadı. Bana şöyle bir baktı:
-hanfendi beyoğlu şubesi olduğuna emin misiniz?
-adım gibi...
Tekrar baktı. Bakarken şöyle bir göz ucuyla ben de baktım nereye bakıyor bu saygıdeğer memur amcam diye...süleymen bilmemne, serpil hanımefendi, saadet çokmutlu vs gibi isimlerin olduğu sıralamada beni aradığını gördüm. Çok alıştığım için adımı düzeltmeye:
-şeyy yanlış bakıyosunuz adım seval değil neval olucak.
-hayy allahım ben de diyorum neden yok cık cık cık
Diğer memur çok bilmiş gülerek(espri yaptı):
-daha önce söylesene kızım çok yavaşsın hemen anlayıp ikaz etmelisin(hahaha)
Ben:
-...?
Tekrar diğer semur amca:
-nevaallll !!! ben nerden biliyim bu ne biçim isim!!!, böyle isim mi olur?
dedi ve beni azarlayarak hafif çapta, elime tutuşturdu kartımı.
Ben de ismimin ne demek olduğunu, hikayesini anlatıcaktım da sırada bekleyen insanlar vardı. Kızdım, kapıyı çektim çıktım. Kendimi de 'EVET NEVAL BEĞENEMEDİN Mİ?' diye bağırırken hayal ettim bir yandan...

(sitem:seval'den iyidir hıhh)

O sinirle çıkınca istiklalde ne zamandan beri görmediğim dozer arkadasımla karşılaştım bir de üstüne. Meydana beraber yürüdük. Özlemişim keratayı...

Pazartesi, Aralık 19, 2005

Bağkur

Benim şu ezanı Allahın okuduğunu zannetme itirafımından sonra çok yakın bir arkadaşım da bir itirafta bulundu. Kendilerini burdan öpüyor, benim keyfimi yerine getirdiği için de saygılarımı sunuyorum Allah da Onu güldürsün diyorum bir yandan ezan okurken.
-Ben de bişey söyliyim mi küçükken ne zannederdim, şimdi bunu okudum da aklıma geldi.
-Acaba nedir nedir?
-Bağkurun basurlu insanlar için para veren bi kurum olduğunu ordan sadece basurluların yararlanabileceğini fln işte.
-ne hahahah!!!
-Ya gülme yaa, sen kendine bak Allah okuyomus. Bak kimseye söyleme. Nevallll bak hala gülüyoo yaa.
-ahahahaah bağkurr ahaahaahaahhaaaa...


(tehdit: eğer istediklerimi yapmazsan ismini burda açıklarım şimdiden söylüyorumm nııhahahah)

Cumartesi, Aralık 17, 2005

Küçükken Ben...

...ezanı Allah okuyor zannederdim. Sonradan imamları görünce zaten şoka girdim. 'bu muydu len Allah' diye. O yüzden aramız pek iyi değildir kendileriyle. Nedense hala özellikle sabah ezanını duyunca içimi bir korku kaplar. Hep o imamların yüzünden...haspinallahh...

Perşembe, Aralık 15, 2005

Sıcak Bir Çay?

Geçen gün, ödevlerim için birşeyler almaya Eminönü'ne gittim okul çıkışı. Hava cok soğuktu. Aslıda Eminönü'ne gidip bişeyler bakmayı çok severim ama bazı şeyler zorunluluk haline getirilince insan sevdiği şeylerden bile sıkılabiliyor bazen.
Vapura bindim, yine son anda yetiştim. Kısa bir yolculuktan sonra gideceğim yere uzun bir süre yürüdüm, alt geçitlerden falan geçtim ve ordan döner yiyen insanları kınadım, insanlara sürekli 'pardon geçebilirmiyim?' dedim. Çok kalabalıktı...
Sonra yürürken aslında o an orda olmak istemediğimi düşündüm. Rüzgar esti üstüme üstümee üstümeee oooff diye diye yürüyen ben evime dönüp çayımı demlemeliydim. Tam bunu düşünürken yanımdan elele geçen yaşlı bir çift'in konusmasıyla irkildim:

Kadın: Off hele şükür işlerimizi hallettik, şimdi evimize gidip bir güzel çayımızı demleyelim he?
Adam: :)

O an ben de onlarla gitmek istedim, özendim... Bana küçükken de böyle olurdu. Arabayla bir yere gitmişsek gezmeye, dönüş yolunda babamları satıp, geldiğimiz yöne giden insanların arabasına binmek isterdim. Çok hain planlarım olurdu.

Şimdi evimdeyim, sıcak mı? o konuda bir garanti veremiyorum kendime ama:
-Çay demlicem isteyen var mı?

Çarşamba, Aralık 14, 2005

On Küçük Mutluluk

mertulaş beni sobelemiş, hadi hayırlısı...işte ben ve 10 küçük mutluluğum:

buuu 1: Gülmek ve tabi ki güldürmek. Zırt demeleri gülmem, Pırt demeleri gülmem. 'Çok gülme kızım yüzünde kırışıklıklar olur erken yaşta!' diyenlere inadına bir daha gülmem.

2: Vapura binmek... Kapıların kapanmasına yakın koşmak ve yetişmek. O son 2 saniyede görevliyle aramızda olan iletişim ya da konuşmadan birisiyle anlaşabilmek.

3: Vosvoslar...Onların hepsini sahiplenmek, onlarla konuşmak, günün nasıldı? demek ve cevabımı almak.

4: Kocaman bir çikolatayı 'bu son parça söz, söööz!' deyip sonuna kadar bitirmek, sonrasında pişman olmamak.

5: Kendime küçük de olsa yeni birşeyler almak. Onun hayatıma anlam katacağını düşünmek. Hediye almak ve hediye vermek. 'Sana bir sürprizim var' dediklerinde meraktan çatlamak.

6: Temiz nevresim takımları, onların içinde uyumak-uyanmak, annemin gelip üstümü örtmesi, uyandığımda havanın güneşli olması, pazar kahvaltısı hazırlamak ya da hazırına oturmak, kızarmış ekmek, domates, peynir, zeytin ve çayla güne başlamak.

7: Spor yapmak... Pikniğe gidip futbol oynamak, kalede durmayı reddetmek, steps yaparak basketbol oynamak, voleybol idmanlarıma düzenli olarak gitmek ve o gün zıpladığımda uçabildiğimi hissetmek.

8: 'Hoooleeyyy bahar geldi' diyebilmek.

9: 'İtalya'ya nasıl gideriz acaba?' diye oturup Nesrin'le hayeller kurmak. O sırada çay demleyip içmek.

10: Altıncı hissimin güçlü olduğu konusunda yanılmadığımı anladığım zamanlarda mutluluktan havalara uçabilirim.

Hımmm ben de ablamı sobeliyorum. Sevgiler saygılar...

Perşembe, Aralık 08, 2005

Sevgili Okuyucularım Benim!

Kaç kişisiniz bilmiyorum ama bu ödülü hepimiz adına almaktan gurur duyuyorum! 1000.blogkardeşiyim ben yaşasıınnn:)... ııııı ...ıhımm... ıhım...Beni buralara kadar taşıyan sizlersiniz, beni sizler varettiniz. Sizleri çok seviyorum. Emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilir, halkın içinde yaşayan gizli kahramanlara da ayrıca sevgilerimi sunarım:)

Hediyem nerede benim acaba? yarın sabah kapımın önünde bir vosvos bulmazsam, kapatır giderim ben bu bloğu kardeşim:)

Salı, Aralık 06, 2005

vatandaş rica ediyor kardeşim!


17 ağustos 1999 Gölcük depreminden çok büyük bir hasar almadan kurtulmuştuk.Aman cana gelmedi de mala geldi diye avutuyorduk kendimizi.
O günlerde, depremin üzerinden pek de geçmemişti ki, babam hepimizi doldurdu vosvosa. Gece yarısı, ağır hasarlı evimizin terasına çıktık.O zamanlar evde kalmıyorduk tabi, hepimiz köydeydik.
Bazı fırsatçılar için bir slogan bulmuştu babam ve dört çocuğuyla beraber (bir ekip için gayet iyi bir sayı) almıştı boyayı bezi eline, başlamıştı yazmaya. Elimizde fenerlerle, kendi evimize hırsız gibi girmiştik, çok garipti. Hepimiz harfleri, kelimeleri paylaşmıştık...
-Baba ben HATTI'nı yaziyim mi? T'leri de birleştiricem, bak şimdi!
Hepimizin o yazıda parmağı vardı, potansiyel suçlulardık.Astık terasımıza bir güzel pankartımızı, sonra da gittik uyuduk...Bir kaç gün sonra, babam gittiğinde pankartın kesildiğini, evin dağıldığını falan görmüş, babamı sormuşlar polisler. Neticede anında rahatsız olunmuştu.
Ertesi gün Radikale manşet oldu bizim teras ve pankart. Buyrun bir de babamdan dinleyelim. Bir de Metin Uca'nın sabah programına, canlı yayına katıldı telefonla. Ama heyecandan konusamadı:
METİN UCA:Fikret bey aklınıza nerden geldi efendim böyle bir slogan? Çok duyarlısınız, sizi tebrik ediyorum.
FİKRET BEY:Efendim teşekkürler, ben... Çocuklarımla,yanlız değildim tabi...alo,aloo, terasa çıktıık...
M.U:Anlıyorum, birileri fena halde rahatsız oldu belli ki, siz de hepimizin düşüncelerine tercüman oldunuz.
F.B:Biz yazdık ııııı, kapıyı da kırmışlar, çocuklarımla ıııııııııı...

Neyse sonuçta anlayan anlamıştı, baba merak etme sen, kapa telefonu...

Pazartesi, Aralık 05, 2005

poz


Havalar son zamanlarda çok güzel...Hafta sonu bunu fırsat bilip aldım fotoğraf makinesini elime, vurdum kendimi yollara, Cihangire...Kafasında koltuk, elinde sandalye bir amcaya rastladım.Fotoğrafını çektiğimi görünce poz verdi.Zaten zor yürüyordu, bir de tek ayak üstünde durdu.Hemen çektim ben de. Sonra geçerken bir de teşekkür etti, asıl ben teşekkür ettim.
.
.
.
hep de gülüyordun, dikkatimi çekmedi değil

Çarşamba, Kasım 30, 2005

malzemeleri sayıyorum!


1 tabak ince kıyılmış sulu boya
1 adet ben
1 su bardağı abla
alabildiğine anne

İlkokula gidiyorum, ablam liseye.İkimiz de resim derslerini severdik.Güzel Sanatlara girdik zaten sonra.Hatırlıyorum ikimizin de aynı gün resim dersi vardı ve suluboya gerekliydi.Ben ağlıyorum ben alıcam diye, O da vermek istemiyor.Hırsa dönüştü olay, çok da gerekmezdi götürmek ama ben alıcam demiştim bir kere.İki tane suluboyamız olsa olay çıkmicaktı bile.Şu anda konusu bile geçmeyecekti.Sonunda annem ablamı büyüklük yapıp suluboyayı küçük kardeşine vermesi için ikna etti.zafer benimdi,alırım demiştim ve almıştım!!
O hırs geçince, ağladım tabi okulda.Hem resim yapıyorum hem ağlıyorum.İlkokulla lise arası ikiyüz metre kadardı.Gidip yetiştirmeliydim dersine.Nasıl çıktığımı hatırlamıyorum, elimde suluboya siyah önlüklü bücür ben, lise bahçesinin demirlerinden kafamı sokmuş öğle tatiline çıkan kocaman liseli abla ve abilerime ağlamaklı gözlerle bakıyordum.beni bir kız gördü:
''ne şirin şeysin sen,neden ağlıyosun,kimi arıyosun burda,ahh canım gel''
''ablamı''
''hıımm ablanın adı ne?''
Sonra ona ablamı tarif ettim. Aynı sınıftalarmış, beni tuttu elimden ablama götürdü. Merdivenler çok büyüktü, tavanlar ve kapılar... Koridorun sonundaki sınıftan ablam çıktı.Beni görünce şaşırdı, nasıl geldin? neden geldin? falan gibi sorular sordu.
''sana suluboyayı getirdim, benim dersim bitti, seninkine yetiştirdim mi?''
Görevimi yapmıştım ama onun da dersi bitmişti.dersinin bittiğini öğrendikten sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. eve nasıl gittiğimi? o kızın ismini? suluboyaya ne olduğunu? hatırladığım tek şey; içine yaşlarımı akıttığım boyanın kıvamının çok güzel oluşuydu.
Abla üzülme, başka sefere, söz yetiştireceğim,sööözzz:)

Perşembe, Kasım 24, 2005

ağaç=durak


-nevallllll!!!
-...
-dur öyle resmini çekicemm.
-:)
-şimdi gelir otobüs,korkma seni alıcak teyzem indiğin yerden tamam mı?
-tamam,korkmuyorum.
-kocaman kız oldun,aferin!
-(şöförün arkası boştur inşallah)
-heh geliyo,selam söylersin,ara gidince.
-...

yağmur mu? çamur mu?


Ablam bana kış hediyesi bir çift bot aldı.Çocuklar gibi şendim dün gece,bütün pantolonlarımla denedim.Evde hopladım zıpladım.Suların üstünden şöyle atlarım dedim,kar yağsa şöyle bozarım dedim, su mu? hayatta girmez taş gibi bot dedim.Sonra başucuma koydum,yattım,hayal kurdum,uyudum.
Uyandığımda,tıpkı çocukken yaptığım gibi,geceden hazırladığım giysilerimi giydim, botlarımı da çektim altına, süper şahaneydim.Ne yağmur? ne çamur? hepsi vız gelirdi bana,önüme gelene bin tekme atardım.Botlarım siyahtı, ben ise bir tırtıl ve dilimde şu melodi okulun yolunu tutmuştum;
Tırtıllar asla asla asla asla kahverengii bottt giymezleeeerr,traalalaalaaaaa...

Perşembe, Kasım 17, 2005

konuş benimle vosvos

62 model bir vosvosumuz vardı.Çok kahrımızı çekmişti ihtiyar. Babamın onu evin önüne her getirişinde ya da içine tıklım tıkış bindiğimiz her gezi sonunda dile gelecekmiş gibi gerinirdi, birşeyler söylerdi belli ki. Canlı zannederdim onu.
Frene,aynalara,kornaya,göstergeye,farlara,sileceklere falan pek gereksinim duymuyordu babam. Allaha emanet gidiyorduk. Bir gün hiç unutmam sağ koltuk yoktu 15 gün falan...!!!
Dört kardeşiz biz.Önceden rahatça arkayı dörtleyebiliyorduk.Tabi zaman geçtikçe bizdeki eller ayaklar aldı başını gitti.Ben ve ablamlar neyse kardeşim arabaya giremez oldu. Daha biz kocaman adam olmadan önce bir keresinde vosvosa onbir kişi binmiştik...! neymiş efendim 'babam bizi denize götürsün' müş. Şöyle ki:
Arabayı kullanan babam olur, ön koltukta iki kişi, arkada dört kişi, dört kişi de kucaklara oturmuş ettimi onbir kişi. Vallahi nasıl olduğunu benim de aklım pek almıyor şimdilerde. Ama çocukların olma ihtimalini gözönünde bulundurduğumda evet diyorum neden olmasın?
Pek kilitlemezdi babam vosvosumuzu, zaten öyle bir sistemi de yoktu, bir gün sarhoşun biri açmış binmiş sabahlamış içinde, arabayı da almış götürmüş 300 metre ileriye stadın ortasına çekmiş.(nasıl götürdüğü konusunda hala bir fikrimiz yok, babam söylemiyor ama kesin anahtarı unutmuştu üzerinde) Sonra bulundu tabi,babam binip hiçbirşey olmamış gibi işe gitti...
Şimdilerde yeni bir arabamız var. Evet içinde ısınabiliyoruz kışın, babam yağmur yağdığında silecekleri çalıştırabiliyor, kornaya basıp yolda gezinen bir köpeği uyarabiliyor ya da bizim yerimize şarkı söyleyebiliyor bu araba. Ama konuş dediğimde bir hareket yok. Sen onca şeyi yap, bir konuşmayı becereme, olacak iş mi bu şimdi?
Hayallerim arasında doğru dürüst konuşabilen bir vosvos almak da var.

-kızım bak bunun motoru seni yolda bırakır.
-...
-hem çok ses çıkartıyo pır pır pır.
-...
-piyasada kalmadı bunlardan artık bulmak da zor.
-banane alıcam.
-iyi ne halin varsa gör.!
-...

Salı, Kasım 01, 2005

hatıra hatıra dedin...

Hatıra defteri aldırtmışım babama küçükken. O da ilk sayfasına bişeyler yazmış:
''...neval günlük tutacağı için bu defteri bana altı bin liraya aldırttı...senin başarıların benim gururum olacaktır sevgiler çocuğum.''

Şimdi onları karıştırıyordum. Beni güldüren bir kaç manili hatıra:

''sevgili arkadaşım Neval seni çok ama çok seviyorum. Seni duygudan ve çiğdemden daha çok seviyorum inan yani Ailenide çok seviyorum onları unuturmuyum canım.Gülşah ablayı,betül ablanı,Anneni,babanı ve can'ı tabi yanlış anlama o anlamda söylemek istemedim.Sevgili ve değerli arkadaşım Neval hatıra'ya son vermek zorundayım ve sana okul hayatında ve diğer şeylerde başarılar dilerim. mani: şelaleler akıyor
neval içinde yıkanıyor
bunu gören erkekler
şaşkın şaşkın bakıyor''

Bu arkadaşım kesin Can'a vurgundu. Hemen panik olmuş yanlış anlama falan diye. Hatırlıyorum maniyi okuduktan sonra çok utanmıştım. Hey Allahım!

''Neval seni çok seviyorum.Seninle bazen iyi anlaşamıyoruz.Kavga ediyoruz.Sonrada üzülüyorum.Seninle küsmek istemiyorum.Önceden en çok Duygu'yu seviyordum.Ama artık en çok seni seviyorum.Çiğdemide senin kadar çok seviyorum.
Şimdi maniye geçiyorum: al gibi kirazlar
beyaz beyaz kiraz
al gibi elmalar
gel beni ağzına at''

Kesin bu kız bana sinir oluyordu, karar verememiş sevmiyorum seni diyememiş, hatıra defterimde ona da temiz bir sayfa ayırdığım için utandı benimle ilgili düşündüklerine. Maniye
geçtiğimizde sinirden saçmalamış olduğunu görüyoruz.

''sevgisiz Neval; bana bu solmuş sarı yapraklı sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim. sana hayatın boyunca mutluluklar dilerim(tabiii başarılarıda unutmuyor başarılar da diliyorum) sevgilerimle
aşk bir boktur onu yiyen coktur sen bu boku yeme olur mu?
yukarıda yazılanların hepsi yalandır.ilgili şahıslara duyurulur.
herkese ve herseye sinirlenme sevgiler.S.S.V.D.S.O.A.Y.A şifreyi çözme''

Beni dövdü dövücek. Hep bir terslik hep bir asabiyet. Daha o yaşta. Ama neyse çok samimi. Yalanı dolanı yok. Küfürünü de etmiş ufak çapta. Rahatlamış beni de germiş.

Çok güldüm bunları okuyunca. İyiki babama aldırmışım altı bin liraya. Bana ayrılan bu kalbiniz kadar temiz sayfa için teşekkür ediyorum. Ayşeyi de sizin kadar çok seviyorum. Manime geçiyorum: dozer geliyor dozer
çekilin yoldan ezer
benim bir arkadaşım var
herkesten güzel

Pazartesi, Eylül 26, 2005

canavarlar


En sevdiğim fotoğraflarımdan birisidir bu. Şu
işte yanımda olan beyefendi, gelecekte dişini
kıracağım kardeşimdir, yine meşgul görüldüğü üzere.

Pazar, Ağustos 28, 2005

uçtu uçtu ne uçtu?

Ne eğlenirdim bu oyunu oynarken hatırlıyorum da...bilenler bilir; uçak pozisyonu alıyosun, karnın aile bireylerinden birinin tabanlarında, kollarını açabildiğin kadar açıyosun ve ''uçtu uçtu ne uçtu?'' diye sorulan soruya aklına geleni söylüyosun.Kahkahalarla genelde;
''uçtu uçtu can uçtu'' , ''uçtu uçtu can'ın koca kafası uçtu'' , ''uçtu uçtu can'ın kepçe kulakları uçtu'' gibisinden seyler soylerdim hihihi. Can benim erkek kardeşim olur , aramızda 15 ay var ve ben Ona doğduğundan beri takmış durumdayım. Aramızda süt meselesi ve diş meselesi diye geçen 2 onemli hadise var. Ben doğmuşum ve hiçbirşeyden habersiz mis sütümü içiyorum. Derken farkında olmadan Fiko (babamdır kendileri) Can'ı koymuş annemin karnına. Süt zehirli tabi, ben onu iiiç iiiiç, sonra kuuus kuuus, ölüyomuşum. Bu biiiiir, Can'ın bana doğmadan yaptığı birinci fırlamalık. Hayata 1-0 galip başlayan ilk beyefendi bu olsa gerek. Birşey yapmalıydım, o çiroz fotoğrafları gördükçe dayanamıyordum, harbi ölüyomuşum. Planım tıkır tıkır işlerse durumu 1-1 yapıcaktım. İşte o gün... tam azman zamanları, annemin gözler pörtlemiş korkudan, bizle baş etmek kolay değil, çok fenaydık. Ben Ona vuruyorum O bana vuruyo kaçıyo falan ben kovalıyorum. Bu olayı sürekli tekrarlıyoruz. Bir ara tuvalet molası vermiş kaçarken, bi baktım ayakta işiyo (ayakta olması önemli çünkü planım alt üst olurdu kakasını yapsaydı) işte beklediğim an sen misin sütümü kesen!!! Al sana!! Arkadan bunu bi itiyorum, eller meşgul tabi, çat hemen karşısındaki duvara, ağzı açık (herhalde o sırada bir ahh çekiyodu) ön dişin yarısını uçuruyorum. Uçtu uçtu ne uçtu sorusuna bir yanıt daha buluyorum böylelikle; Can'ın dişi uçtuuu hihihi. O hırs geçince pişmanlık başlıyor tabi, O ağlıyor çirkin oldum diye ben vicdan yaptım diye. Beraber tuvalette dişinin yarısını bile arıyoruz. Belki yerine yapıştırırız diye düşünebilmişim o an. Durum 1-1 ve hala dişi öyle ki bence çok da yakışıyor. Kendim yaptım diye demiyorum. Can'ım benim öpüyorum seni.

Çarşamba, Ağustos 17, 2005

staj mıtaj

Staja basladım, bir hafta falan oldu ama paranoyaklık feci bi boyut aldı. Her sabah servis alıyo beni ve ben her sabah servisi kaçırdığımı zannediyorum. Ne kadar erken çıksam da beni beklemeden gitceklermiş gibi geliyo, herkes sanki bana takmıs bünyelerinde beni barındırmamaya yemin etmişler. Allahım ya koca şirket işleri güçleri yok benle uğrasıcaklar. Aslında haklılar; zaman zaman yerlerine nasıl gecerim diye hain planlar kurarken buluyorum kendimi, hihihi.

Neyse biniyorum, serviste dört kişiyiz -yani oyleydik bir zamanlar- yerim falan belli, bi baktım benim koltuk dolmuş, bak baaaak, hainleeeeeerr, bozulduğumu belli etmiyorum ki planları suya düşsün, iyice gıcık olsunlar. Günaydın fln çekiyorum şöyle bi ortaya aramızda problem yok gibisinden, saf ayağına yatıyorum, çıt yok. Ya bunlar uyku sersemi ya insanlıktan nasibini almamış ya da hakkaten dediğim hersey doğru.(ben kesinlikle üçüncüden yanayım)

Neyse takmıyorum fazla, radyoda güzel bi frekans, şarkı tutuyorum ilk olarak, yol bitmesin istiyorum süper sahaneyim...


Günaydınlarıma karsılık vermeyen -ama her zaman inatla aynı seyi yapıcam- uykusunu her sabah alamamayı başaran bay şoför, heeeeyyy sana diyoruuum, götür beni benzin bitene kadar, parasını vericem, bi daha götür.

İstemeye istemeye iniyorum.

Pazartesi, Ağustos 15, 2005

onbeş

Bütün onbeşler aynıdır benim için,
geçmiş ve gelecek,
aradaki yedi farkı bulunmuş...

Pazar, Ağustos 14, 2005

Gözümüze sağlık...


Dört göz diye dalga geçilen her çocuğa özeniyorum.
Lanet bi kıl, tüy, neyse artık, sol gözümdeydi geçenlerde.
Uğraş uğraş zedelemişim tabi. Akşama bi ağrı, doğru göz hastanesine,
çok fena çizmişim. Bi göz kapanacak, damla fln...
Hemşirenin yüzümün yarısına yapıştırdığı bantla ayağa kalkınca,
Şadiş geldi sağ gözümün önüne; şükür bizim için, sabır onun için.
Akan yaşlar ziyan edilmeden sargı bezinde. Stajın ikinci günü,
bismillah,
gidiyorum...

-bu bantta durmuyo gözde off...-