Pazar, Nisan 09, 2006

baba bana bağırma!


Bu şiiri (ekşi sözlükte ya da googleda baba bana bağırma yazarsanız görebilirsiniz) oniki yaşlarımda falan ilk defa okumuştum. Akgün Akova'nın bir şiiri ve o kadar içli okurdum ki görenler babamdan nefret ediyorum sanarlardı. Halbuki ne alaka? Babam getirmişti eve, elimize tutuşturmuştu, ondan nefret etmemizi istese getirir miydi? Çok uzun bir şiirdi ve ezberlemiştik hiç üşenmeden unutmuyorum. Kahvaltıdan sonraki ilk işimiz aynanın karşısında, elimizde şiir, içli içli;

-baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir"


bu dizeleri okumak olurdu. Babam böyle diye değildi bu içlenmeleriz tabi. Yanlış anlarlar diye pek tedirgin olurdum. Mesela bu şiiri şöyle kullandığım da olurdu arada, babam tam bağıracak diyelim:

-nevall nerdesin? çabuk gel. çiçekleri suladınız mı siz?
-suladııık
-pek sulanmışa benzemiyo?
-babaaaa bakk suladık diyoruz. can kendi bölgesini sulamamışsa bilmem.
-siz paylaşıyomusunuz çicekleri!!
-ee baba sende bütün eski küvetlere çiçek diktin çok fazlalar napalım cıkcıkcık!
-bak bana bak!
-babaa bana bağırma bir kulağımdan giriyor sözlerin öbür kulağımı tıkıyor!
-iyiki gösterdim size o şiiri dil papuç kadar.hadi tekrar sulayın
-uzak yakın tüm tuzakları baba yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen bir gam ağacısın!
-şimdi bu ne alaka, bağırtmayın beni hadi
-baba bana bağır sen bağır sonra herşey bitince nollcak bakalım ahaha
-fırlama işte fırlama adı üstünde. hadii hadii geçiştirme, bak hala duruyo hadi.


İşte o zamanlar biz Can'la hep birşey söylerdik ya da okurduk manyak gibi. Birşeye takardık mesela aman allahım günlerce o düşmezdi dilimizden. Bir ara 'geceler' diye Zeki Müren'in falan da söylediği uşşak makamında (makam falan bilmem bakmayın şimdi öğrendim uşşakmış) bir de şarkı vardı:
...neş'eyi ümmidi çalan geceler, geceleeeeeeeeeeeeeeerrr geceleeeeeeeeeeeeerr ahhh geceeleeeeeeeeeer diye giderdi. Buradaki amacımız en çok kim uzatabilecek geceler kısmını:
-başlıyorum tut dakka... neşeyi ümidi çalann gecelerr geceleeeeeeeeeeeeeeeerr...
-17 saniye geçerim ben seni
-görücez başla
-geceleeeeeeeeeeeer...
annem en sonunda devreye girerdi:
-yeteeeeeeeeeeeeeer!


Manyaktık o zamanlar böyle birbirimizle aşık atardık. Ne günlerdi ahah. Sonra ben hatırlarsanız şunu da söylerdim küçükken. Bir de Ahmet Kaya'nın 'hani benim gençliğim' şarkısını. İlkokulda her ders bitiminde beni tahtaya kaldırırdı öğretmenim canım benim canım benim, söyle derdi, söylerdim. Bıkmazdı, usanmazdı. Hatta yetmezmiş gibi yan sınıfa da götürürdü beni. Çok popülerdim, şarkı söyleyen, sesi güzel, kırmızı başlıklı montu olan, kısa saçlı o kız bendim. İki bina yanımızdaki ilkokula yeni başladığımda anneme çıkışta bekle diyen (bi baktım dersten sonra annem eve gitmiş. kafamı bi kaldırsam evi görüyorum düşünün o kadar yakın) sonra 'annem nerdee annem nerde' diye diye eve giden kız da bendim.
Böyle işte, küçüktük o zamanlar biz...

şimdi benim yarına üç giysi götürmem lazım. burda oturup bunları yazdığıma bakmayın, bittiler.çok az detaylar kaldı.

-evet sayın seyircilerimiz veda etmeden önce sizleri sanatçımız neval ergün'ün seslendireceği uşşak makamında bir eserle başbaşa bırakıyoruz. zulmetle ayrilik bestesi yapan beni dusunceye salan geceler... alkışlıyoruz...

2 yorum:

gaia dedi ki...

:)

blues dedi ki...

:)
olum sadece küvette çiçek mi orası teras değil amazon ormanları gibiydi
fiko'ya saygılar
:)